by Defne Yıldız
Copyright © 2020
HÜCRE

by Defne Yıldız
- Joined Apr 2020
- Published Books 1
Copyright © 2020
Mikroskop çeşitleri ve ileri görüntüleme teknolojilerinin kullanmasının hücre teorisine katkıları
-17. yüzyılda Leeuwenhoek lensler üzerine yaptığı geliştirmeler ve ayarlamalarla hücreyi incelemeye olanak sağlayan ışık mikroskobunu geliştirdi. Onunla yaklaşık olarak aynı zamanlarda Robert Hooke, Leeuwenhoek’in mikroskop tasarımından biraz daha farklı bir mikroskop tasarladı.
-Mikroskopla birlikte, insanoğlu çıplak gözle göremediği yapıları inceleyebilme olanağına kavuştu. Tüm canlıları oluşturan temel birim olan hücrenin keşfi de mikroskobun gelişimi ile mümkün olmuştur.
-Hooke 1665 yılında incelediği ölü mantar dokusunda içi boş odacıklar gördü. Bu boş odacıklara hücre adını verdi. Aslında bu odacıklar boşluklar değil, bitki hücrelerinin etrafını saran cansız hücre çeperlerinin oluşturduğu odacıklardır.
-Anton van Leeuwenhoek geliştirdiği mikroskopla bakterileri, maya mantarlarını ( Saccharomyces uvarum- Sakaromise uvarum), bir damla sudaki canlılığı, kılcal damarlarda kanla dolaşan parçacıkları ilk defa gözlemleyip tanımlamıştır.
-1830’larda geliştirilen ve daha iyi görüntü veren mercekler sayesinde İngiliz botanikçi Robert Brown, bitki hücrelerini incelemiş ve hepsinde yuvarlak bir yapının ortak olduğunu tespit etmiştir. Bu yapıya çekirdek (nukleus) adını vermiştir.
-Bilimsel araştırmalarda ise incelenen nesnenin yüz binlerce kez büyütülebilmesi ancak elektron mikroskoplarının geliştirilmesiyle sağlanmıştır. Elektron mikroskobunun sağladığı bu teknolojik avantaj bilim insanlarını hücrenin yapısı hakkında daha detaylı bilgilere ulaştırmıştır.
-Bilim ve teknoloji alanında yaşanan ilerlemeler sadece hücre yapısıyla ilgili çalışmaları değil, aynı zamanda hücrede meydana gelen kimyasal olaylar ve genetik materyaller konusundaki çalışmaları da hızlandırmıştır. Bütün bu gelişmeler hücrenin bir bütün olarak daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmuştur.
HÜCRE TEORİSİ
-1838 yılında Alman bilim insanı Mathias Schleiden bitkilerin hücrelerden oluştuğunu ortaya çıkarmıştır. Ertesi yıl da vatandaşı Thedor Schwann hayvanların hücrelerden oluştuğunu belirlemiştir. Bu iki bilim insanının birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkardığı bu bilgiler hücre teorisini doğurmuştur.
Hücre teorisi özet olarak:
-Bütün canlılar bir ya da birden çok hücreden oluşmuştur.
-Hücreler canlının yapısal ve işlevsel birimidir.
-Yeni hücreler var olan hücrelerin bölünmesi sonucunda meydana gelir.
-Hücreler kalıtım materyali (DNA ve RNA) taşır ve yeni hücrelere aktarır.
-Tüm metabolik olaylar hücrede gerçekleşir.
Hücrenin Yapısı
Hücreler yapılarına göre prokaryot ve ökaryot olmak üzere iki grupta incelenirler.
- Prokaryot hücre: Zarla çevrili çekirdek ve zarlı organelleri bulunmayan hücrelerdir.
– Bakteriler, siyanobakteriler ve arkeler prokaryot hücre yapısına sahiptir.
– Prokaryot hücrelerin en belirgin özelliği, zarla çevrili bir çekirdek yapılarının olmamasıdır.
– Zarlı organeller de bulunmaz. Sadece organel olarak zarsız olan ribozom bulundururlar.
-Kalıtım materyalleri ise sitoplazma içerisinde dağınık olarak bulunur.
-Bu canlılardaki bütün metabolizma olayları, sitoplazma ve hücre zarındaki yapılarda gerçekleşir.
-Prokaryotik canlıların hepsi bir hücrelidir.
-Kemosentez olayını sadece prokaryotik canlılardan bakteriler ve arkeler gerçekleştirir.
- Ökaryot Hücre: Çekirdek zarı ve zarlı organelleri bulunan hücrelerdir. Zarsız organellere de sahiptirler. Örneğin bitkiler, hayvanlar, mantarlar ve protista grubunda incelenen canlıların yapılarını oluşturan hücreler ökaryot özelliğe sahiptir

HÜCRESEL YAPILAR
-Ökaryot hücreler, hücre zarı, sitoplazma ve çekirdek olmak üzere 3 ana kısımdan oluşur.
- Hücre Zarı
- Hücre zarının özellikleri:
-Esnek, ince, seçici geçirgen (yarı geçirgen) bir yapıdır.
-İki tabakalı fosfolipitten oluşmuştur.
-Çift lipit (fosfolipit) tabakası akıcı olup sürekli hareket hâlindedir.
-Üzerinde madde alışverişini sağlayan porlar bulunur.
-Hücre zarı seçici geçirgendir. Bir molekülün zardan geçip geçemeyeceği ya da ne kadar kolaylıkla geçebileceği molekülün ve hücrenin özelliğine bağlıdır.
b.Hücre zarının görevleri:
-Madde alışverişini sağlar. (En önemli görevidir)
-Hücreyi dıştan sarar.
-Dış etkilerden korur.
-Hücreye şekil verir.
c.Hücre zarının yapısı:
-Hücre zarı protein, lipit ve karbonhidrat moleküllerinden meydana gelmiştir
Hücre zarından maddelerin geçiş kolaylığı:
-Küçük moleküller büyük moleküllere göre daha kolay geçer.
-Nötr atomlar, iyonlara göre daha kolay geçer. Örnek:O2 > K+
-Negatif (-) yüklü iyonlar, pozitif (+) yüklü iyonlara göre daha kolay geçer. Örnek:Cl– > Na+
-Yağda çözünen maddeler, suda çözünenlere göre daha kolay geçer.
Örnek: A,D,E,K vitaminleri > B grubu, C vitaminleri
-Yağı çözen maddeler, çözemeyenlere göre hücre zarından daha kolay geçer.
Örnek: Eter, kloroform, alkol > A vitamini
Hücre Duvarı (Hücre Çeperi)
-Bazı canlılarda hücre zarının dışında hücre duvarı (hücre çeperi) vardır.
-Bakteri, alg, mantar ve bitkiler hücre çeperi bulundururlar. Hayvan hücrelerinde yoktur.
-Hücre duvarı, cansız, hücre zarına göre daha kalın ve dayanıklı bir yapıya sahip olduğundan bitki hücrelerini dışarıdan gelebilecek mekanik etkilere karşı korur. Hücre zarı seçici geçirgen özelliğe, hücre çeperi ise cansız olduğundan tam geçirgen özelliğe sahiptir.
-Canlı türlerine göre çeperin yapı maddesi:
-Mantarlarda → kitin,
-Bitkilerde ve alglerde → selüloz,
-Bakterilerde → peptidoglikan, (Peptidoglikan = Protein + karbonhidrat)
-Arkebakterilerde →Sahte (yalancı) peptidoglikan
-Hücre yaşlandıkça biriktirecekleri madde miktarı artacağından yaşlı hücrelerde çeperler daha kalındır
SİTOPLAZMA
-Hücre içinin çekirdek dışında kalan kısmına sitoplazma denir. Tüm hücrelerde bulunur.
– Sitoplazma, organeller ve bunların içinde yer aldığı koyu kıvamlı yarı akışkan (kolloidal) sıvı kısım (sitozol) dan oluşur.
– Bu sıvı kısmın içeriğini enzimler, RNA, organik bileşiklerin yapı taşları (amino asitler, nükleotitler gibi) yıkım tepkimeleri sonucu oluşan atık ürünler, koenzimler, iyonlar ve büyük oranda su (%70-90) oluşturur. Sitoplazma solunum, fotosentez, beslenme, sindirim, boşaltım gibi bütün yaşamsal olayların geçtiği yerdir.
RİBOZOM
-Ökaryot ve prokaryot tüm hücrelerde ortak olarak bulunan zarsız organeldir. (Olgun alyuvar hücrelerinde bulunmaz.)
-Büyük ve küçük olmak üzere iki alt birimden oluşur. Normalde bu iki alt birim birbirinden ayrıdır. Protein sentezleneceği zaman bir araya gelirler.
-rRNA ve proteinden oluşur. Nükleoprotein özelik gösterir.
-Ribozomun alt birimlerinin sentezi çekirdekçikte olur.
Ribozomlar; ER ve çekirdek zarı üzerinde, sitoplazmanın sıvı kısmında, kloroplast ve mitokondri içerisinde bulunur.
-Hücre aynı proteinden çok sayıda sentezlemek istediğinde çok sayıda ribozom bir araya gelerek polizom oluşturur. Bu sayede kısa sürede aynı proteinden çok sayıda üretilebilir.
-Ribozomlarda gerçekleşen protein sentezi tepkimesi;
n(amino asit) → Polipeptit (protein) + (n-1) Su
şeklinde olduğuna göre, ribozom etkinliği artmış bir hücrede;
-Amino asit miktarı azalır.
-Peptit bağı sayısı artar.
-Su miktarı artar.
-Turgor basıncı artar, osmotik basınç azalır.
-Dipeptit, tripeptit, … protein miktarı artar.
-Hücre pH’sı artar. (Asitlik azalır)
-ATP miktarı azalır.
LİZOZOM (İNTİHAR KESECİĞİ)
-Bitkiler hariç ökaryot hücrelerin çoğunda bulunur.
-Basit (ilkel) yapılı bitkilerde fitolizozom denilen lizozom benzeri yapılar vardır.
-Alyuvar hücreleri dışında bütün hayvan hücrelerinde bulunur.
-Sindirim (hidroliz) enzimlerini içeren, tek zarla çevrili organeldir.
-Hücre içi sindiriminde görevlidir.
-Lizozomlar en çok karaciğer hücrelerinde ve akyuvarlarda bulunur.
-Lizozom, hücre içinde yaşlanmış, yıpranmış ya da işlevini yitirmiş organelleri, hücredeki polimerleri sindirir.
-Organizmada ölüm ve bazı hastalık durumlarında hücre içi kontrol mekanizması bozulduğunda zar yapısı bozulur ve lizozom enzimleri serbest kalırsa hücre kendi kendini sindirerek ortadan kalkar. Bu olaya otoliz denir. Otoliz, hücrenin ölümüne sebep olur.
-Kurbağa larvasının kuyruğunun yok olmasında, hareketsiz kalan kasların erimesi, yaşlı dokuların, alyuvarların ve mikropların yok edilmesinde, embriyonik gelişim sırasında parmak aralarındaki perdelerin yok olmasında lizozom enzimleri etkilidir.
-Besinler, besin kofuluna alındıktan sonra lizozom keseleri bu kofullarla birleşir ve difüzyonla hücre zarından geçebilecek kadar küçük moleküllere parçalanır. Geride kalan atık maddeler yüksek organizasyonlu canlılarda birikir ve bir zaman sonra hücre yaşlanmasıyla birlikte lipofuksin pigmentinin oluşumu görülür. Biriken bu madde yaşlı bireylerin ellerinde, omuzlarında ya da yüzünde kahverengi lekeler oluşturur.
GOLGİ CİSİMCİĞİ
-Tek zarla çevrili üst üste dizilmiş yassı keseciklerden oluşur.
-Granülsüz ER’den meydana gelmiştir. -Hücrede salgılama ve zar fabrikası gibi görev yapar. -ER’den gelen protein, lipit, karbonhidrat gibi temel bileşenleri işleyip farklılaştırarak; hücre zarının bileşenleri olan glikolipit, glikoprotein, lipoprotein sentezler. Ayrıca enzim, hormon gibi düzenleyicileri de sentezler. |
Örneğin: Glikoprotein sentezi sırasında sırası ile;
- Ribozom, protein sentezler.
- ER, bunları golgiye taşır.
- Golgi cisimciği, glikoz ile proteinleri birleştirerek glikoprotein sentezi tamamlanır.
-Lizozom ve koful gibi organellerin oluşumunu sağlar.
-Bitkilerde hücre duvarını oluşturan selüloz, hücre zarında bulunan selüloz sentez kompleks proteinleri tarafından üretilir. Golgi aracılığı ile düzenlenir.
– Sperm ve alyuvar hücrelerinde golgi bulunmaz.
ENDOPLAZMİK RETİKULUM (ER)
-Ökaryot hücrelerde hücre zarı ile çekirdek zarı arasında uzanan, kanalcık ve borucuklar sistemidir.
-Hücre zarın ve çekirdek dış zarından oluşur.
-Genel olarak, depolama, paketleme ve hücre hiçi madde iletiminde, mekanik etkilere karşı korumada, hücreye desteklik sağlamada etkilidir.
-Ayrı ayrı odacıklar oluşturarak asit ve baz tepkimelerinin birbirini etkilemeden oluşmasını sağlar.
-Endoplazmik retikulum (ER) üzerinde ribozom taşıyıp taşımamasına göre granüllü ve granülsüz ( düz) ER olmak üzere iki grupta incelenir.
Granüllü endoplazmik retikulum ve proteinlerin işlenmesi:
-Üzerlerinde ribozom bulunan ER dir.
-Proteinlerin taşınmasını sağlar ve depolar.
-Bazı proteinler ER de çeşitli işlemlerle yapısal değişikliğe uğratılarak işlenir. İşlenen bu proteinler golgiye taşınır.
Granülsüz (düz) endoplazmik retikulum ve lipid sentezi:
-Üzerinde ribozom bulunmayan ER’dir.
-Granülsüz ER; lipid (yağ), karbonhidrat, fosfolipit, steroit (eşey hormonları gibi) sentezi yapar.
-Ayrıca granülsüz ER özellikle kas hücrelerinde kalsiyum depolar.
-İnsan karaciğer hücrelerinde ilaçların ve zehirli maddelerin etkisiz hâle getirilmesinde rol oynar.
-Glikojen yıkıma uğratılır.
-ER’den oluşan organeller, golgi, lizozom ve kofuldur.
KOFUL
-Kofullar tek katlı zarla çevrili içi sıvı dolu keselerdir.
-Koful öz suyu denilen bu sıvı içerisinde şeker, protein, organik asitler, mineraller, alkoloid maddeler, antosiyanin pigmentleri bulunur.
-Bitki hücrelerinde büyük ve sayısı az, hayvan hücrelerinde ise küçük sayıca fazladır.
-Kofullar hücrelerde; ER, golgi ve hücre zarından, çekirdek zarından oluşabilir.
-Kofulların görevleri
-Kofullar hücrede madde alışverişinde, beslenme, sindirimde ve boşaltımda görevlidir.
-Şeker ve aminoasitlerin geçici depo yeridir.
-İçindeki antosiyan gibi pigmentler çiçeklere renk vererek tozlaşmaya yardımcı olur.
-Meyvelere renk vererek tohumun yayılmasında etkili olur.
-Bazı zehirli atıkları tuzlarla birleştirerek kristal şeklinde depolayıp zararsız hale getirir.
– Besin kofulu, Sindirim kofulu, Boşaltım kofulu, Salgı kofulu ve Kontraktil koful gibi çeşitleri vardır.
MİTOKONDRİ
-Prokaryot canlılar ve memeli olgun alyuvarlarının dışında oksijenli solunum yapan tüm hücrelerde bulunur.
-Mitokondriler hücrenin enerji santralleridir. Oksijenli solunum ile ATP üretir.
-Substrat düzeyinde fosforilasyon ve oksidatif fosforilasyon ile ATP sentezlenir.
-Çift zarlıdır.
-Dış zar düz, iç zar kıvrımlıdır. Kıvrımlı bu yapıya krista denir.
-Krista üzerinde ETS enzimleri (enerji üretiminde görev alan enzimler) vardır.
– Kristadaki kıvrımlar mitokondrinin yüzeyini genişletir. Böylece daha fazla ATP üretilir.
-Kendisine ait DNA, RNA ve ribozomu vardır.
-Kıvrımların arasını matriks adı verilen sıvı doldurur. DNA, RNA, ribozom ve solunum enzimleri matriks içinde bulunur.
-Enerji ihtiyacı fazla olan sinir, kas ve karaciğer gibi hücrelerde mitokondri sayısı diğer hücrelere göre daha çoktur.
-Mitokondrilerin kendilerine özgü sınırlı bilgi taşıyan DNA’sı yüzden kendilerini eşleyebilirler.
-Çoğalmaları, çekirdek DNA’sının kontrolünde gerçekleşir.
-Mitokondride oksijenli solunum ile ATP üretildiğine göre, mitokondri etkinliği artan bir hücrede; (O2’li solunum: C6H12O6 + 6 O2 → 6 CO2 + 6 H2O + ATP + Isı)
-Enerji verici olarak kullanılan glikoz, yağ asidi ve gliserol gibi monomerlerin miktarı azalır.
–O2tüketimi artar. -CO2artar
-Yoğunluk azalır.
-pH düşer. Asitlik artar.
-Üretilen ATP artar. Isı artışı olur.
-H2O miktarı artar. Osmotik basınç azalır. Turgor basıncı artar.
PLASTİTLER
-Bitki hücrelerinde, alglerde ve öglena gibi protistlerde bulunan çift katlı bir organeldir.
-İçerdikleri renk maddeleri ve yaptıkları göreve göre kloroplast, kromoplast ve lökoplast olmak üzere üç çeşit plastit vardır. Üçü de çift katlı zar ile kuşatılmıştır.
- Kloroplast:
-Klorofil taşıdıkları için yeşil renkli plastitlerdir. Bazı protista (öglena) ve bitkilerde bulunur.
-Bir bitkinin tüm yeşil kısımlarında (yapraklarda, genç dallarda ve olgunlaşmamış meyvelerde) bulunur. Bitkilerde fotosentez olayının gerçekleştiği organeldir.
Fotosentez: Bitkilerin CO2 ve H2O gibi inorganik maddelerden güneş enerjisi ve klorofil yardımı ile organik besin üretmeleridir. Bu sırada atmosfere O2 verilir.
-Kloroplastın en dışında seçici geçirgen yapıda çift zar bulunur. (Dış zar geçirgen iç zar seçici geçirgendir.)
-Kloroplast , stroma, granum ve ara lamellerden oluşur.
-Stroma: İçerisinde DNA, RNA, ribozom, enzim, nişasta, lipit bulunan en içteki sıvı kısımdır.
-Granum: Tilakoit zar denilen üçüncü bir zar sisteminin üst üste dizilerek oluşturduğu lamelli yapıdır. Klorofil bu tilakoit zarlarda bulunur. Granumlar, ara lamellerle birbirine bağlanarak güneş ışığının daha fazla emilmesini sağlar. Bu da bitkinin daha fazla ışık alması ve daha fazla fotosentez yapabilmesi demektir.
Fotosentezin gerçekleştiği kloroplast organelinin etkinliği artan bir hücrede;
-CO2 miktarı azalır. Oksijen miktarı artar.
-pH artar. Asidik değer düşer.
-H2O miktarı azalır. Turgor basıncı düşer, osmotik basınç artar.
-Monomer miktarı artar. Hücre yoğunluğu artar.
- Kromoplast:
-Bitki hücrelerine yeşil dışındaki renkleri veren plastitlerdir. Örneğin; sarı (ksantofil), turuncu (karoten), kırmızı (likopen) renkte olan plastitler kromoplastlardır.
-Sonbaharda yaprakların dökülmeden önce sararmasının nedeni, klorofil pigmentinin yapısının bozulması ve kloroplastların kromoplastlara dönüşmesidir.
- Lökoplastlar:
-Renksiz plastitlerdir.
-Lökoplastlar uzun süre ışık alırsa yeşil renkli kloroplastlara dönüşebilir. Örnek; patatesi ışıkta çillenmesi.
-Bitkinin kök, toprak altı gövdesi ve tohum gibi depo organlarının hücrelerinde bulunur; -Nişasta, yağ ve protein depo eder.
– Örneğin patates yumrusunda nişasta, baklagil tohumunda protein, ayçiçeği tohumunda yağ depolayan lökoplastlar bulunmaktadır.
PEROKSİZOM
-Hemen hemen tüm ökoryat hücrelerde bulunan tek katlı zarla çevrili bir organeldir.
Endoplazmik retikulumdan tomurcuklanarak oluşur.
-Hayvansal organizmalarda peroksizomlar, özellikle metabolik aktivitesi daha yüksek olan karaciğer, kalp, kas ve böbrek hücrelerinde daha fazla bulunur. Bitkilerde ise tohumlar ve yapraklar, peroksizom organeli bakımından daha zengindir.
-Peroksizomlar lizozomlara fiziksel olarak benzer. Ancak iki önemli farkı vardır. Birincisi golgi tarafından değil, kendi kendilerini çoğaltarak (veya belki granülsüz ER den tomurcuklanarak) oluştuklarına inanılmaktadır. İkincisi hidrolazlardan daha çok oksidaz enzimleri içerirler.
-Oksijeni hem kullanan hem de oluşturabilen bir organeldir.
-Hücrede metabolik faaliyetler sonucu oluşan H+’iyonlarını O2 ile tepkimeye sokarak hidrojen perosit (H2O2) oluşumuna neden olur. Böylece sitoplazmanın pH’sını düzenlemiş olur.
-Peroksizom aynı zamanda katalaz enzimi taşır. Bu enzim çok zehirli olan peroksiti su ve oksijene parçalayarak O2 oluşumuna neden olur.
-Bazı peroksizomlar oksijen kullanarak yağ asitlerini mitokondrinin kullanabileceği daha küçük moleküllere dönüştürür. Çok uzun zincirli yağ asitlerinin beta oksidasyon yoluyla daha kısa hale gelmelerini sağlar. Bu kısa formdaki yağ asitleri mitokondriler için vazgeçilmez birer substrat haline gelirler ve hücrenin enerji ihtiyacının sağlanması için kullanılırlar.
-Oksidatif reaksiyonları yöneten peroksizom oksidatif enzimler olan katalaz, amino asit oksidaz ve ürik asit oksidaz enzimlerini içerir. Katalaz enzimi hidrojen peroksit adındaki reaktif oksijen radikalini parçalayarak su ve oksijene çevirip hidrojen peroksitin zararlı etkisini ortadan kaldırır. Ürik oksidaz enzimi eksikliği ise ürik asit birikimine ve ardından gut hastalığına sebep olur.
SENTROZOM (SENTRİYOLLER)
-Hayvan hücrelerinin birçoğunda, alg ve mantarlarda çekirdeğin hemen yanında bulunan zarsız bir organeldir. Bir sentrozom, birbirine dik olarak yerleşmiş iki adet sentriyolden oluşur. -Her bir sentriyol, dokuz adet üçerli mikrotübülden meydana gelir.
-Sinir hücreleri, olgun alyuvarlar, yumurta, çizgili kas hücreleri ve gelişmiş bitkilerin hücrelerinde sentrozom yoktur.
– S entrioller, hücre bölünmesi sırasında kutuplara çekilerek iğ ipliklerinin tutunmasını sağlarlar. -Kamçı, sil gibi hücre hareketini sağlayan yapıların oluşumunda rol alır. |
HÜCRE İSKELETİ
-Ökaryot hücrelere şeklini veren ve hücre içi organizasyonu sağlayan yapıların tümü hücre iskeleti olarak adlandırılır.
-Hücre iskeleti proteinlerden oluşan mikrofilament , ara filament ve mikrotübül olmak üzere üç gruba ayrılır.
-Mikroflament: Kas doku liflerinin (aktin ve miyozin) kısalıp uzamasında, amipte yalancı ayak oluşumunda, besinlerin emiliminde (mikrovillus oluşumunda) ve hayvan hücrelerindeki sitokinezin boğumlanma ile gerçekleşmesinde görev alır.
|
Ara filamentler:Diğer ikisinden daha kararlıdır. Hücre şeklinin ve hücre içi yapıların sabitlenmesinde görev alır. Örneğin çekirdeğin hücre içindeki yerinin sabitlenmesini ara filamentler sağlar.
-Mikrotübül: Hücre şeklinin belirlenmesinde, hücrelerin ve hücre içindeki organellerin yer değiştirmesinde, mitoz sırasında kromozomların ayrılmasında görev alır. Ayrıca bitki hücrelerinde hücre duvarının yapısındaki selüloz liflerinin düzenlenmesinde de rol oynar. Sil, kamçı ve sentriyolleri oluşturur.
– Mikrotübüller, ökaryotlara özgüdür.
ÇEKİRDEĞİN YAPISI ve GÖREVLERİ
-Çekirdek, içerdiği DNA nedeni ile hücrenin yönetim merkezidir.
-Prokaryotlar gibi çekirdeksiz hücreler de vardır. Fakat bu hücrelerde yönetimi sağlayan DNA, sitoplazmada bulunur.
-Çekirdek, birçok hücrede bir tanedir. Bazı hücrelerde çekirdek sayısı birden fazla olabilir. (Kas hücreleri, mantar hücreleri gibi)
1.Çekirdek zarı
-Çekirdek hücrenin diğer kısımlarından bir zar ile ayrılır.
-Zar, çekirdeğe şekil ve direnç kazandırır.
-Çekirdek zarı hücre bölünmesi sırasında kaybolur (çözünür), bölünme tamamlandıktan sonra yeniden oluşur.
-Çift katlı yapıdadır ve hücre organellerinden ER ile bağlantılıdır.
-Çekirdek zarının dış yüzeyinde ribozomlar yer alır.
-Zar üzerinde, por adı verilen geçitler bulunur. Bunlar hücre zarındaki porlardan büyüktür.
-Porlar, RNA, ATP ve protein gibi büyük (polimer) moleküllere geçirgendir.
- Çekirdek plazması (Karyoplazma)
-Çekirdek içini dolduran sıvıdır. Sitoplazmanın devamı gibidir, ancak çözünmüş madde ve nükleik asitler bakımından daha yoğundur. Bu yapı içinde protein, enzim ve mineral maddeler de bulunur. İçinde kromatin iplikler ve çekirdekçik yer alır.
- Çekirdekçik (Nukleolus)
-Bir zarla çevrili değildir. Yapısında DNA, RNA ve protein bulunur. Çekirdekçikte rRNA sentezlenir ve proteinlerle birleştirilerek ribozomun alt birimleri oluşturulur.
-Çekirdekçiğin büyüklüğü ve sayısı, canlının türüne ve hücrenin büyüme evresine göre değişir.
-Protein sentezinin daha yoğun olduğu hücrelerde çekirdekçiğin daha büyük olduğu görülmektedir. Çekirdekçik, hücre bölünmesi sırasında çözünür, daha sonra yeniden oluşur.
- Kromatin iplik ve kromozomlar
-Çekirdekte bulunan DNA histon denilen proteinlerle birlikte kromatin adı verilen yapıyı oluşturur.
-Hücre bölünmesi sırasında bu kromatinler, kısalıp kalınlaşarak kromozomları oluşturur.
-Kromozomlar birbirinin kopyası iki kromatit içerir. Çünkü, DNA zinciri bölünme öncesi eşlenmiştir.
-Canlının kalıtsal karakterlerini taşıyan kromozomlar hücrelerde türe özgü sayıda bulunur.
-Örneğin insanda 46, nilüferde 160, köpekte 78 kromozom vardır.
-Canlıların gelişmişliği ile kromozom sayıları arasında doğrudan bir ilişki de yoktur. Örneğin insanda kromozom sayısı 46 iken, damarlı tohumsuz bir bitki olan eğrelti otunda 500 tane kromozom bulunur.
-Canlıların benzerliği konusunda en önemli kriter, DNA şifrelerinin (gen dizilimlerinin) benzer olmasıdır.
-Gen, belirli sayıda (yaklaşık 1500) nükleotitten oluşan ve en az bir proteinin veya RNA’nın sentezinden sorumlu DNA parçasıdır.

Published: Apr 18, 2020
Latest Revision: Apr 18, 2020
Ourboox Unique Identifier: OB-781415
Copyright © 2020
