KORKAK ÖCÜ
Zamanın birinde bir çekirdek ailenin evlerinin çatı katında canavarlardan korkan bir hayalet varmış. Bu hayalet yine bir gün sandıkları kurcalarken bir ayna bulmuş. Orada kendini görünce bir canavar zannetmiş ve aynayı tuttuğu gibi yere fırlatmış. Fırlattıktan bir kaç saniye sonra bir sandığa saklanmış. Bir kaç gün canavarın oradan ayrılmasını beklemiş. Beklerken sandıkta bir ayıcıkla tanışmış. Ayıcıkta onun gibi canavarlardan korktuğundan bir birlerine ayak uydurmaları
pek de zor olmamış. Bir gün ayıcık ona korkularını yenmesini ve o aynayı gidip kırmasını söylemiş. Sandıktan tam çıkacakken ayıcık ”O canavarı görünce korkup kaçmayacağına söz ver.” demiş. Ayıcık bunu yapamayacağını bilse de arkadaşını kırmamak için söz vermiş. Hayalet sandıktan çıktığında aynayı bulmak için etrafına bakınmış ve ay ışığında parlayan ayna camını fark etmiş. Yanına gittiğinde tekrardan aynı canavarı görmüş. Kendini sıkarak aynayı incelemeye başlamış. Biraz inceledikten sonra aynadaki kişinin kendisi olduğunu anlamış. Ve o günden sonra yaşayan her canlının bir canavar olduğuna inanarak yaşamış.
ÇOK SEÇİCİ YAZAR
Günün birinde Alohna adında 13 yaşlarında bir yazar varmış. Alohna yine bir gün yeni bir hikaye yazmak istemiş ama okuyacağı kitapların hepsini kötü değerlendirdiğinden aklına
bir türlü hikaye konusu gelmemiş. Babası Alohna’ ya dışarı çıkıp bir şeylerden ilham almasını söylemiş. Alohna denilen gibi de yapmış dışarı çıkmış ve orada ağaç kesen bir amcayı fark etmiş ve ”Ağaçlarla haşır neşir olan bir adamı anlatsam.” diye düşünmüş bir süre sonra bunun çok basit olacağı başka bir konu bulması gerektiği sonucuna varmış.Bu sefer yolda giderken bir çocuk futbol oynarken arkadan babasının oynamamasını söylediğini görmüş bunu üzerine ”Kaçak bir futbolcunun kariyerini anlatsam.” diye geçirmiş aklından. Daha sonra bu hikayenin de çok karışık olabileceği sonucuna varmış ve bu hikayeden de vazgeçmiş. Yine yolda giderken alış verişten gelen gençlere yardım eden bir teyze görmüş. Sonra aklından ”Normalden farklı bir teyzeyi anlatsam.” diye geçmiş. Bu konuya karar verdiğinde tam elindeki kalemi
deftere doğrulttuğunda defteri evde unuttuğunun farkına varmış ve koşarak eve gitmiş. Defteri aldığında bu hikaye konusunu babasına söylemiş. Babası ise ”Sen bilirsin oğlum, senin hikayen.” diye karşılık verince Alohna babasının beğenmediğini belli etmemek için öğle dediğini düşünmüş ve artık hikaye yazmaktan vazgeçmiş.
MAVİ DOMATES ve YEŞİL PATLICAN
Bir zamanlar Amerika’ da aslen türk olan Yeliz adında bir kız varmış. Yeliz bir Fen dersinde herkes onu konuşsun diye öğretmenine ”Benim memleketimde mavi domates yetişiyor.” diye övünmüş ve bunun üzerine öğretmen Yeliz’ e ”Yeliz şu 40 yıllık hayatımda mavi domates diye bir şey duymadım.” diye karşılık vermiş. Ve o günden sonra herkes Yeliz ile dalga
geçmeye başlamış. Yeliz ‘de öyle bir şey olmadığını biliyormuş ama yine arkadaşları onunla dalga geçmesin diye bir yerde mavi bir domates bulmalıymış. Derken aklına çok yaratıcı bir fikir gelmiş. O akşam öğretmenine Türkiye’ ye gittiğini ve isterse oradan mavi domates getirebileceğini söylemiş. Öğretmen ise kahkahalara boğularak ”Tamam olur ama gelirken yeşil patlıcanda getir olur mu ?” diye dalga geçmiş. Ama Yeliz bunu ciddiye alıp evde bir domatesi sulu boyayla maviye bir patlıcanı da yeşile boyamış. Ama bir sorun varmış oda yarın okula gitmemesi gerekirken annesinin onu gitmeye zorlamasıymış. Yeliz bunu da okula gider gibi yapıp park’ a giderek çözmüş. Bunu bir hafta tekrarladıktan sonra okula gitmiş. Gittiğinde öğretmeni onu alaycı bir ifadeyle karşılamış. Sınıfa girdiğinde çantasından mavi domates ile yeşil patlıcanı çıkarmış. Tadının çok güzel olduğunu ve denemelerini söylemiş.
kimse tanımadıkları bir sebzeyi yemeyi kabul etmemiş. Sadece Yeliz’ in e iyi arkadaşı olan Axel kabul etmiş. Tadına baktıktan sonra herkese az bir parça dağıtmış. Herkes beğenmiş ve kantinde bunlardan satmaya başlanmış. Bir kaç ay sonra okulun adı ”HONORABLE ALEX OF MIDDLE SCHOOL” iken ”BLUE TOMATO MIDDLE SHCOOL” olarak değişmiş. 3 yıl sonra Amerika bu sebzeleri ihrac etmeye başlamış ve daha sonralarında ise Amerika bu sebzelerle dünyaca ünlü olmuş.
TREN KOVALAYIŞI
Günün birinde Ayşe adında bir kız mantar toplamaya gittiğinde karşına bir demir yolu çıkmış ve trenin geçmesini beklemeye başlamış. Tren geçerken camından Ayşenin 10-15 adım ilerisine bir çocuk düşmüş. Ayşe sakince çocuğun yanına varmış. Çocuğa trende iken nereye gideceğini sormuş. Çocuk ağlayarak sınıra gideceklerini söylemiş. Ayşe yüzü gülerek ba
basının sınırda çalıştığını söylemiş. Ayşe bunu söylerken annesinin sesi duyulmuş ”Ayşe hadi çabuk ol kızım !!” diyormuş Ayşe’ nin annesi. Ayşe çocuğa bakıp ”Aldırma sen anneme biz seninle sınıra gideceğiz.” demiş. Ve çocuğu ayağa kaldırıp raylarda yürümeye başlamışlar. Bir süre sonra çocuk aç olduğunu söylemiş. Ayşe ise sepetini yokladığında sadece 1 mantar olduğunu görmüş ve o mantarı da çocuğa vermişti. Ayşe hem aç hem susuzmuş. Çocuk ise halinden memnun bir şekilde yürüyormuş. Bir süre sonra ormana sapmışlar. Ormanda karşılarına görkemli bir ayı çıkmış. Tam onlara saldıracakken arkasından 6 kişi o ayıyı bayıltmış. Adamlar çocuklarıda alıp ilerideki bir sirke götürmüşler. Sirkteki bir adama sınıra nasıl gidebileceklerini sormuşlar. Adam onlara rayları takip etmelerini söylemiş.
Akşam olmasına daha 4 saat varmış. Ayşe ve çocuk 3 saat daha rayları takip etmişler ve sonunda sınıra ulaşmışlar. Sınıra girerlerken Ayşe’ nin babası ve çocuğun annesi aynı anda çocuklarına koşmuşlar. Ayşe ile babası kadın ile çocuğu Çorum sınırından Amasya ‘ya göndermişler ve mutlu mesut evlerine dönmüşler.
REHBER
1978 yılında unutkan bir tur rehberi varmış. Gelen turistlere Türkiye’ yi cennet gibi anlatırmış. Hatta bir gün gelen turistlere burası türkiye diyeceğine ”Burası cennettir ”demiş. Patronu bunu bir gün yanına çağırmış ve bir yıl sonra bir kafile geleceğini ve onlara bakması gerektiğini söylemiş. Rehber buna ”Ama patronum yarın bir kafile gelecek o kafileye neden bakmıyorum da 1 yıl sonra ki kafileye bakma görevi alıyorum.” diye karşılık vermiş.
Patron rehbere sakince ”Sen turistlere burayı cennet diye anlatıyorsun. Bizde 1 yıl sonra gelecek olan 200 kişilik kafileye burayı cennet diye anlatmanı istiyoruz yarın gelecek olan ise 60 kişilik” demiş.
TAZI YAVRUSU
Lara ve Lari adında Belçika’ lı iki kardeş vardı. Lara 12 yaşında bir tazı yavrusu almıştı. Lari nin ise bir kedisi vardı. Bir gün kardeşler hayvanları geziye çıkarttıkları bir ara tazı ile kedi bir birlerine girmişlerdi. Bu kavgadan tazı galip olarak çıkmıştı. Lari kedisinin öldüğüne çok üzülüp tazının da bir şekilde Lara’ dan uzaklaşmasını istemişti. Ve bir gece kalkıp tazıyı çok uzaklara götürmüştü. Ertesi gün kardeşler tazının kulubesine gittiklerinde tazı hainden memnun bir şekilde yatıyor. Lari çok sinirlendi ve o gece tazıyı daha uzağa götürdü.
Sabah yine tazı yerinde yatıyordu. Lara tazıya yemeğini verip eve çekildi ama Lari eve gitmemişti. Biraz bekledikten sonra kedisinin miyavlamasını duydu. Onu bir hayal sandı ve ağlayarak eve gitti. O akşam
Published: Dec 17, 2020
Latest Revision: Dec 17, 2020
Ourboox Unique Identifier: OB-969786
Copyright © 2020