HİKAYE YAZMA
e-Twinning Projesi
Düzenleyenler
Ramazan KILIÇ Alaplı Özel Eğitim Uygulama Okulu
Naciye Yazıcıoğlu KILIÇ Nurdan ve Ahmet Orhan Oğuz İlkokulu
Zübeyde POLAT Hatice Bahaettin Şener İlkokulu
Bağdagül DAROL Karşıya İlkokulu
Nefize ÇALIŞKAN Cebeci Sultançiftliği İlkokulu
Mesude Başaran Cebeci Sultançiftliği İlkokulu
Gönül Ekşi Şehit Ahmet Akyol İlkokulu
Ayşenur TOPAÇ Alaplı Özel Eğitim Uygulama Okulu
Deniz TÜREL Şehit J.Er Mehmet Halil Barkın İlkokulu
Volkan DOĞAN Ahmet Zeki Atalay İlkokulu
1. Hikayemiz
ALAPLI ÖZEL EĞİTİM UYGULUMA OKULU
Seslendiren: Sınıf Öğretmeni Ramazan KILIÇ
Yazan: Öğrencimiz Miraç
ORMANIN GÜZEL SESLERİ
Evvel zaman içinde ulu bir ormanın, çorak topraklarında küçük bir göl varmış. Bu göl kurbağalarının sesi yeri göğü inletirmiş. Kurbağalar bu ormanın en güzel seslerin olduğunu düşünürlermiş. Kuşların, arıların ve ağustos böceklerin seslerini bastırmak için daha çok ses çıkarırlarmış duydukları sadece kendi sesleriymiş.
Bu yüzdendir yaşadıkları gölde hiç kimse yaşamak istemezmiş sadece kendileri yaşarmış. Bir gün yolunu kaybeden tavşan gelmiş. Tavşan sağa sola bakıp ne yöne gideceğini düşünüyormuş ama o kadar ses varmış ki bir türlü düşünemiyormuş. Karar vermiş kurbağalar ile konuşacakmış. Göle ilerlemiş ve kurbağaların bulunduğu yerde. Lütfen bir durun diye seslenmiş. Birden bir sessizlik çökmüş ortalığa kurbağalar tavşan dönüp bakmışlar.
Tavşan nedir bu gürültü, siz bu seslerden rahatsız olmuyor musunuz diye sormuş? Kurbağalar tavşana gülmüşler, kendi seslerinin çok güzel oldugunu birlerinin seslerini çok beğendiğini böbürlenerek söylemişler. Tavşan daha kızgın bir şekilde buna benim inanmamı beklemeyin sesiniz kulaklarımı çınlattı. Sizler bu ormanda diğer canlıların sesini duydunuz mu diye sormuş tavşan? Hepsi hayır demiş. O zaman benimle gelin kimin sesi daha güzel hep beraber görelim demiş.
Ormanın icadı doğru yürüyüşünce; serçenin ötüşü duyan kurbağalar şaşkınlık ile onu dinlemişler. Az daha ileri gidince ağustos böceklerinin seslerini, kırlangıç seslerini, rüzgârın ve akan suyun sesi kurbağaları mest etmiş. Uzaklardan ormanın kralın sesini duyunca biraz korksalar kendi seslerinin diğer seslerini duyanlar şaşırtmış ve tavşana hak vermişler.
Diğer canlılar ile bu ormanda yaşayabileceklerini diğer canlıları olmadan, onların güzel seslerinden mahrum kalmadan birlikte yaşamanın daha iyi bir fikir olduğunu söylemişler. Artık onlarda bu ormanın sesine kulak verip bir orkestraya dahil olmanın mutluluğu ile yaşamışlar.
ALAPLI ÖZEL EĞİTİM UYGULAMA OKULU SESLENDİREN: SINIF ÖĞRETMENİ RAMAZAN KILIÇ YAZAN: MİRAÇ ÖĞRENCİMİZ
KEDİCİĞİN YARDIM ÇIĞLIKLARI
Soğuk bir kış günüydü. Emre dar bir sokaktan annesinin siparişlerini almış evine gidiyordu. Bir yandan ağır torbayı taşıyıp bir yandan da yüzüne esen rüzgara doğru yürüyordu. Tam bu twitter tir tir titreyen bir kedi gördü. Kedi ıslanmış tüyleri öyle kirlenmişti ki Emre: “Ne kadar çirkin bir kedi” diye geçirdi ve yoluna devam etti.
Emre eve geldiğinde kapı açılır açılmaz mis gibi kokular burnuna gelmişti. Babası işten gelince yemeklerini afiyetle yemişler, annesi Emre malzemeleri’nin nefis kekler yapmıştı. Gülüşüp eğlenmişler, sıcacık evlerinde keklerini afiyetle yemiş, çaylarını içmişlerdi. Emre uykusu gelince yatağına yatmıştı. Tam bu poster dışarıdan yavru bir kedinin miyavlama sesini duymuş ve kızmıştı. “Ben onun yerinde olsam hiç sesimi çıkarmazdım ne de çirkin bir ses” diye iç geçirmişti. Birden eski komşularının kedisi aklına gelmişti. Emre oynamak istemiş ama kedicik Emre ‘ye tırnaklarını geçirmiş, ellerini kanatarak canını çok yakmıştı. Emre bu olaydan sonra çok sevdiği kedilerden bir anda hoşlanmaz olmuştu.
Kedi miyavladıkça Emre uyuyamamıştı. Tam bu annesi Emre ‘yi kontrol etmek için odasına geldi. Annesi:
- “Emre neden uyumadın” diye sordu.
- Emre: “Anne aşağıda değil miyavlıyor ve sesinden uyuyamıyorum” dedi.
- Annesi: “Kedileri, köpekleri seversen, iyilik yaparsan, onların yardım çığlıklarına duyarsız kalmazsan bu şekilde seni rahatsız etmezler.” Dedi.
Annesi gidince Emre hemen uykuya dalmıştı.
Ertesi gün Emre dışarı çıktığında o yavru kedi hala dışardaydı ve çığlık çığlığa miyavlıyordu. Aklına hemen annesinin söyledikleri geldi. Annesinin yayınladığı harçlıkla bakkala gitti bir şişe süt aldı. Annesinden de bir kap alarak sütü o kaba boşalttı, kediciğin önüne koydu. Yarım saat sonra kediye bakmaya gittiğinde süt bitmiş ve kedicik mutlu mutlu yeniden yuvarlanıyordu. Emre yardım etmenin gururuyla evinin yolunu tuttu. Koşarak annesine: “Anneciğim evimize kedi alalım mı?” Diye sordu. Annesinden “Tabi ki sen istersen neden olmasın” cevabını alınca huzurla odasına gitti. Gece yatağına uzandığında artık kedi sesi yoktu. Emre mutlulukla uykuya daldı….
Bağdagül Darol-Karşıyaka İlkokulu
Yazan : Doruk D.
KARŞIYAKA İLKOKULU BAĞDAGÜL DAROL
ŞEHİT AHMET AKYOL İLKOKULU GÖNÜL EKŞİ
BUĞDAY TANECİKLERİ
Bir zamanlar küçük bir çiftlikte bir karınca yaşarmış. Bu karınca çok çalışkanmış. Çiftlikteki diğer hayvanlardan da çok azimliymiş. Yalnız bu küçük karıncanın bir sorunu varmış. Yuvasında hiç yiyeceği kalmayan küçük karıncanın kış gelmeden yuvasına yiyecekler götürmesi gerekiyormuş yoksa zorlu mevsimi günleri küçük karınca için zor mu geçecekmiş.
Karınca çiftliğin bahçesindeki yuvasından usulca çıkmış ve minik sürüm ile yiyecek aramaya başlamış. Çiftliğin bahçesini gezen küçük karınca tam da o esnada çiftçinin buğdaylarını çuvallara doldurduğunu görmüş.
Karınca buğdayları görünce çok sevinmiş ama bu buğday taneleri onun için çok büyükmüş. Bunları tek başına taşıması mümkün değilmiş. Çevresine bakınmış çiftlikteki tavuğu görmüş. Kendine yardım etmesini istemiş. Tavuk bu isteği seve kabul etmişti.
Aradan aylar geçmiş, kış gelmiş şartlar zorlaşmış tabii ama karınca yiyeceklerini yazdan biriktirmişti bile. Kendine yardım eden küçük kırmızı tavuğu da unutmamış. Biriktirdiği buğdaylardan ona verilen tavuğun karnını doyurmasını sağlamış. Tavuk ve karınca kışın tadını çıkarmışlar.
Mutluluğu yardımlaşmada bulmuşlar.
HATİCE BAHAETTİN ŞENER İLKOKULU ZÜBEYDE POLAT
Samet’in Merhameti
Samet çok temiz temiz kalpli üniversite eğitimini 3. Yılına yeni başladığı o sene depremler ve ardına gelen pandemi ve bulaşıcı hastalık herkesin hayatını yıkmıştı. Ard arda gelen felaketlerle birlikte onun hayatı da alt üst olmuşu. Samet annesinin ve babasının karşısında dua edip beklediklerini gördükçe kendisi de zorda yaşlılara yardım etmek istiyordu bunun için de kendince bir çözüm aramaya çalıştı ve bakkala, manava, kasaba onun yerde telefon çığ bıraktı. İsteyen ihtiyacı olan kaynak Samet götürecekti. Babası karşı karşı çıksa da Samet’in duygularını dinledikçe oğluna o da hak verdi. Böylece Samet kimsesiz yaşlıların eli ayağı olmuştu. Sokaktaki sarı kedi safra Samet’i görünce mırıldanmadan duramıyordu.Çünkü Samet sarı kediye onun gün süt taşıyordu. Çocuklar camlarda bekleşirken Samet abilerinin getireceği şekeri bekliyorlardı. Küçücük mahallede kısa zamanda yardımsever Samet’i sevmeyen kimse kalmamıştı. Ailesi güzel yürekli oğullarıyla artık gurur duyuyordu.
AHMET ZEKİ ATALAY İLKOKULU VOLKAN DOĞAN
PAYLAŞAN MİNİK ELLER
2019 Ocak ayıydı. Havalar iyice soğumuştu. Ben o yıl birinci sınıfa gidiyordum. Dersler çok iyi geciyor, birçok etkinlik yapıyorduk. Bir gün dersteyken Naciye Öğretmenimiz:
_Çocuklar! Güzel bir etkinlik yapalım, ne dersiniz? dedi. Ben ve arkadaşlarım çok heyecanlanmıştık:
_ Eveet! diye bağırdık. Ögretmenimiz bize :
_Hepimizin evinde bulunabilen küçük kovalar ile atkı ve bere öreceğiz, dedi.
Bir hafta sonra hepimiz atkı ve berelerimizi bitirmiştik. İyi iş çıkarmıştık. Mutluyduk…
Birkaç gün sonra Elazığ’da deprem olduğunu duymuştum. Çok üzgündüm. Onlar uzaktaydı ve onlar için ne yapabilirdik, bilmiyordum. Bir gün dersteyken Naciye öğretmenimiz:
_Sevgili Çocuklar! Yaptıgımız atkı ve bereleri Elazığ’daki arkadaşlarımıza göndermeye ne dersiniz ?
Bu çok iyi bir fikirdi. Oradaki arkadaşlarımız biraz olsun üşümeyeceklerdi. Sınıfımızda yardım kolilerimizi hazırladık, yolladık.
Yakın zamanda bu sefer İzmir depremi olmuştu. Televizyon seyrederken Elazığ’daki arkadaşlarımızın İzmir’e yardım kolileri hazırladıklarını gördüm ve o kadar mutlu olmuştum ki…
Yardımlaşmanın ne kadar güzel oldugunu ve insanı ne kadar mutlu öğrenmiştim.
Yazan: Tuğçe Naz
NURDAN VE AHMET ORHAN OĞUZ İLKOKULU
NACİYE YAZICIOĞLU KILIÇ
ÇİÇİ’NİN DOSTU
Bir zamanlar büyük bir orman varmış. Burada herkes birbirini sever ve yardım edermiş. Bir de ormanın ıssız bir köşesinde kirpi ailesi varmış. Bu aile ormandaki diğer canlılarla hiç görüşmezmiş. Kötülük getireceğinip güvenmezlermiş. Bu kirpi ailesi anne, baba ve bir de yavru kirpi Çiçi’den oluşuyormuş. Çiçi anne ve çocukları gibi düşünmüyor. Diğer canlıları çok merak ediyormuş.
Birgün göl kenarına gittiğinde bir serçe ile karşılaşmış.
– “Aaah! Sen de kimsin?” Deyip ağacın arkasına saklanmış korkarak.
Serçe
– “Ben bir serçeyim. Bu ormanda yaşıyorum. Benden neden korktun? ” demiş şaşkın bir sekilde.
Çiçi ağacın arkasından yavaşça çıkmış ve serçeye bakmış. Küçük sevimli bir hayvanmış bu. Serçe Çiçi’ye kim olduğunu sormuş. Çiçi de ailesini ve nasıl yaşadıklarını anlatmış. Serçe minik kirpi anlattıkça daha da şaşırıyormuş. Çiçi serçe ile konuştukça onu daha da sevmiş. O günden sonra sık sık göl kenarında buluşmuşlar. Çiçi, serçenin anlattıklarını dinledikçe diğer canlıları daha çok merakla başlamış.
Serçe bir gün
- Hadi Çiçi! benimle jel. Seni arkadaşlarımla tanıştırayım. ” demiş.
Çiçi çok istemiş ama önce ailesine sorması gerekiyormuş. Eve gidince hemen annesi ile konuşmuş. Annesi Çiçi’ye çok kızmış bir daha yabancılarla görüşmemesi için söz istemiş. Çiçi de annesine söz vermiş. Serçe günlerdir göl kenarına gelmeyen arkadaşını çok merak ediyormuş.
Birgün ormanda bir yangın çıkmış. Yangın tam da kirpi ailesinin evinin olduğu yerden başlamış. Bu haberi alan ormandaki diğer canlılar hemen yardıma gidip yangını söndürmüşler. Çiçi ve ailesi üzgün bir şekilde göl kenarına gelmişler. Serçe onları kendi yaşadıkları yere davet etmiş. Kirpi ailesi de çaresiz kabul etmiş. Serçe ve arkadaşları aileyi öyle güzel misafir etmişler ki kirpi ailesi bugüne kadar onlar için söyledikleri şeylerden utanmışlar. Çiçi’yi de bu şekilde yetiştirdikleri için özür dilemişler.
Birlikte yaşamanın ve birbirine yardım etmenin ne kadar anlamışlar.
Bundan sonra o ormana yardımsever orman denilmiş. Hekes mutlu bir şekilde yaşamış.
OĞUL
ŞEHİT JANDARMA ER MEHMET HALİL BARKIN İLKOKULU DENİZ TÜREL
KORONA KRALI
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir Korana Kralı varmış. Bu kral bir gün virüsüne ‘Ey virüslerim! Bütün dünyaya hastalık bulaştırın. ‘ Diye emir vermiş. Ve virüsler tüm dünyaya yayılmaya başlamış.
Birden bütün dünyada hasta insanlar çoğalmış bu yüzden sokağa çıkmak. Okullar kapatılmış ve karantina başlamış.
Üç arkadaş Deniz, Elif ve Eymen araştırmaları başka canları çok sıkılmış ve Deniz ‘Buna bir çözüm bulmamız gerek.’ demiş. Elif ve Eymen onu destekleyerek plan başlatışlar. Virüsten kurtulmanın yolunu temizlik, maske ve sosyal mesafe olarak belirlemişler. Arkadaşlarından yardım isteyerek sabun ve maske üretmeye başlamışlar. Kendilerine ‘Korona Süper Temizleyici’ adını vermişler. Bütün dünyaya maske dağıtmış ve sabunlu suyla her yeri temizlemişler. İnsanları sosyal mesafe konusunda uyarmışlar. Planları işe yarayarak virüslerin yıkmışlar. Hasta sayıları azalmış.
Kral bunu duyunca çok öfkelenmiş. ‘Ey Çocuklar kimmiş bakalım, birde benimle savaşsınlar.’ demiş. Süper korona temizleyiciler ile savaşmaya başlamış. Ama sabun ve suya dayanamayarak savaşı kaybetmiş.
Herkes çok mutlu olmuş. Okulların açılmasının, dışarı çıkmanın, özgürce sarılıp kucaklaşmanın, parklarda arkadaşlarıyla oynamanın çıkarmaya başlamışlar.
CEBECİ SULTANÇİFTLİĞİ İLKOKULU NEFİZE ÇALIŞKAN
KORONA SIKINTISI
Merhaba ben Erdem. Geçen sene korona diye bir kelime öğrendim. İnsanları hasta eden bir virüsmüş. Bir gün okuldan geldiğimde annem okulların bir süre tatil tatil dedi. Ben çok üzüldüm.
Günlerimiz önceleri çok düşünülebilir. Sonraları canımız sıkılmaya başladı. Kardeşimle oynayacak oyun bulamaz hale geldik. Annem internettenleniyordu. Kargocu abiler annemin aldıklarını evimize getiriyordu. Bir gün gelen kargolardan birinin içinde yüzlerce su balon çıktı. Annem sürpriz bize yapmıştı. Çok şaşırmıştım ve sevinmiştim. Babam küçük balonları nasıl dolduracağımızı bize öğretti. Kardeşim ve ben balonları suyla doldurup balkonda oyunlar oynuyorduk. Sokağa çıkma yasağının olduğu günlerde dışarıdan kendimize hedefler seçip balonla vurmya çalışıyorduk. Başlarda karşı kaldırıma çalışıyorduk. Alt katta oturan Duru ablama da sepetle balonlar verdik.O da oyunumuza katıldı.
Su balonlarıyla o kadar çok oynuyorduk ki rüyalarımda bile balonlarla oynuyordum. Bir gün rüyamda havada uçan korona virüsleri balonla avlayarak yok ettiğimi gördüm. Virüsler yok oldukça çok seviniyordum. Sabah uyandığımda çok mutluydum.
Keşke gerçekte de korona virüs sularıyla yok edebilseydik.
MİÇO
Yeşilin, mutlu olma yaşadığı bir zamanda, Yağız diye bir çocuk varmış. Öyle bir köyde öyle bir zamanda yaşarmış ki onu sabah güne musmutlu uyanırmış. Evde tavukların, ineklerin, kedilerin ve daha nice hayvanın yaşadığı bir köymüş burası.
Yağız arkadaşları ile köy meydanında top oynar, çamurdan oyuncaklar yapar, bağ bahçe gezerek zaman geçirirmiş. Komşuları birgün yavrularının yavrularının olduğunu bir tanesini sahiplenmek istemediğimizi çok heyecanlanmış. Hemen bir tanesini almak istemiş. Şuan çok küçük boyut biraz daha büyümeleri söylediklerinde biraz da öğülmüş. Ama hangisini almak istediğini, seçebilirsin dediklerinde tekrar mutlu olmuş. Yavrulara baktığında gözleri açılmamış ama bembeyaz olan bir yavruyu seçmiş. Sabırsız olan Yağız aklından bir türlü çıkaramıyormuş. Her gün gidip ona alışması için zaman geçiriyormuş. Adını miço koymuş.
Gel zaman git zaman miço da artık onu tanıyor. Gidince hemen yanıma gelip kendini sevdirmek için şirin yapıyormuş. Artık onu kucaklayıp arkasına bakmadan eve koşmak söyleyin. O Yağız’ındı artık. Onunla koşturup oynayacak güzel maceralar yaşayacaktı.
Miço ilk gece annesinden ayrıldığı için çok üzülmüştü öyle olmalı ki durmadan değişik sesler çıkarıyordu. Hemen koşup yanına gitmiş onu görünce sesi kesilmişti sanırım yalnız kalmak istemiyordu. Ona sarılıp odasına götürmüştü birkaç gece sonra artık alışmıştı. Süt içerken karnı davul kadar şişene kadar izlemek komik geliyordu.
Miço büyüyordu. Evlerine gelen misafirlere havlarken korkutmaktan ziyade herkesi güldürüyordu. Gittiği yere gidiyordu. Top bedava artık fırsat vermiyordu oda Yağız ile koşturuyor, bisiklet sürerken onun önünde koşuyor gelip gelip arkasına bakıp kontrol ediyordu. Miço aynı zamanda akıllıydı. Yağız Okul kıyafetlerini giydiğinde gitmiyordu. Evde kulübünde bekliyordu. Yağız’ın eve dönüşleri onun için hızlıydı.
Bir gün Yağız ile miço bahçeye giderken büyük bir köpek balığı balığı ile karşılaşmıştı. Miço hemen korumaya geçip ensesinde tüylerini kabartmıştı. Sinirlendiğinde ensesinde tüyleri kabarır aslan gibi olurdu. Miço fino türüydü yani küçük bir köpekti. Büyükler tehlikeli görmezdi ama o Yağızı korumak için aslan kesilirdi. O zamanlar He-man diye bir çizgi filim vardı. Yağız He-man o ise kaplandı. Onu çok seviyordu. Onun sayesinde bir hayvanın ne kadar kıymetli tablet öğrenmişti. O evlerinin bir bireyiydi. Aradan onca zaman geçti hala bir köpek gördüğü zaman aklına miço gelir. Bir tane hayvanı sevmesi belki de o yaşlarda iyi bir köpek dostu olması.
RAMAZAN KILIÇ ALAPLI ÖZEL EĞİTİM UYGULAMA OKULU
ÖMER’İN HAYVAN SEVGİSİ
Ömer yaz tatilinde babaannesinin yanına gideceği için çok heyecanlıydı. Orada bir sürü hayvanı göreceğini, üzerinde eğleneceğini düşündükçe daha da sabırsızlanıyordu. Nihayet o gün geldi ve ailesiyle birlikte yola çıktılar. Akşamüstü çiftliğe vardılar. Gider gitmez ilk işi işleri yapmak görmek oldu. Tavuklar, ördekler, atlar, hindiler ve inekler. Hepsini görünce çok sevindi. En çokta birkaç gün sonra doğum yapacak bir koyunu görünce çok heyecanlandı. Bir an önce kuzunun doğmasını ve oyunlar oynamasını istiyordu. Bir sabah uyandığında yatıp fırlayıp hemen koyuna bakmaya gitti. Gittiğinde babaannesi de oradaydı. Ancak gördükleri karşısında çok üzüldü. Kuzu dünyaya gelmişti ama maalesef anne koyun hayatını kaybetmişti. Annesi Ömer’i dışarı çıkararak sakinleşmesini sağladı.
“Hadi Ömerciğim diğer hayvanlar acıkmıştır gidip istersen biraz onlara bakalım doyuralım.” Dedi.
Ömer annesiyle birlikte diğer hayvanlara yem verdi. Aklı hala kuzudaydı. Hayvanları doyurduktan sonra annesine söyleyerek hemen kuzuya bakmaya gitti. Zavallı kuzucuk çok küçüktü ve annesi artık yoktu. Bu durum onu ne kadar üzmüş olsada kuzucuğu teselli başarısız oldu.
“Üzülme tatlı kuzucuk ben sana bakarım” dedi ve onu sevip kucakladı. Akşam olduğunda annesi Ömer’le konuştu.
“Ömerciğim biliyorsun ki baban ve ben çalışıyoruz bu yüzden artık dönmemiz gerek.”
“Hayır, anne ben gelemem küçük kuzuyu yalnız bırakamam. Ona astı bakacağıma süt söz verdim ”dedi.
Annesi bu konuşmadan sonra Ömer’in babaannesiyle birlikte çift kalmasına izin verdi. Ertesi gün annesi ve çocukları şehre geri döndüler.
Ömer babaannesi ile birlikte kuzuya süt içirdi. Bütün hayvanların tek tek yemlerini verdi. Ömer bu işi iyice öğrenmişti ve çok severek yapıyordu. Hergün onlarla ilgileniyor, karın doyuruyor, sohbet ediyordu. Aradan iki hafta geçmişti. Kuzu ile bahçede koşup oynuyor ona şarkılar söylüyordu. Kuzuda Ömer’i çok seviyordu. İyice büyümüştü.
Artık Ömer’in gitme vakti gelmişti. Gönül rahatlığıyla kuzuyu bırakabilecekti. Annesiz bir kuzuya bakıp onun yanında durduğu için kendini çok huzurlu hissediyordu.
(Bağdagül Darol-Karşıyaka İlkokulu)
Yazan : İbrahim A.
BAĞDAGÜL DAROL KARŞIYAKA İLKOKULU
PAMUK’UN AİLESİ
Güzel bir mahallede yaşayan Delil adında bir çocuk varmış. Bu çocuk ve ailesi hayvanları çok sever, ne zaman ihtiyacı olan bir hayvan görseler yardım ederlermiş.
Delil, bir gün okuldan eve dönerken yolda küçücük sarı bir kedi görmüş. O kadar masum ve uzgun görünüyormuş ki dayanamamış onu kucağına alıp eve götürmüş.
Eve gidince annesi ve kız söz konusu Dilem de kediyi görünce çok sevmişler. Hemen ona su, peynir ve süt vermişler. Karnını doyurduktan sonra minik kedi ile oyunlar oynamışlar. Herkes çok mutluymuş. Bu minik kedinin adı Dilem’in isteği ile Pamuk olmuş. Pamuk artık aileden biriymiş.
Hikayemizin kahramanı olan Delil’in hayvan sevgisi ile ilgili tüm insanlara mesajı:
“-Hayvanlara sahip çıkalım. Çünkü onlar da bizim gibi canlılar. Soğuk havalarda ve çok sıcak günlerde kapı önüne bir yemek kabı bir de su kabı bırakalım. Onlar en iyi dostlarımız olabilirler. ”
Yazan: Delil
DENİZ TÜREL
MAHALLEMİZİN SEVİMLİ KEDİSİ PAMUK
Mahallemizin sevimli mi sevimli bir kedisi var. Adı Pamuk. Pamuk’un uzun, bembeyaz tüyleri, mavi gözleri, kendine has bir yürüyüşü var. Tüylerinin renginden adını almakta ve bu isim kendisine çok yakışmakta.
Kimseye zararı olmayan, mahallenin maskotu olan, mahalleye girenin etrafına bakınıp aradığı, seslendiği Pamuk birdenbire ortadan kayboldu. Hepimiz onun için çok endişelendik. Her tarafa haber saldık. Kendim de mahallemizin her yerinde onu aradım fakat bir türlü bulamadım. Sanki yer yarıldı da içine girdi mahalleden ayrılmayan, bekçi edasıyla bizleri koruyan kollayan Pamuk.
Aradan uzun zaman geçmesine rağmen Pamuk’ tan ses soluk yoktu. Çok üzgündüm ve özlemim ve endişem gittikçe artıyordu. Pamuk’u görebilmeyi arzularken “Nerede, nerede, nerede?” diye beynimde dönüp duran sorulardan kendimi alamıyordum. Tam umudumu kaybetmek üzereyken ağabeyim “Sana bir sürprizim var.” dedi. Çok heyecanlandım.Ağabeyim kolumdan tutup beni bahçeye götürdü. “Gözlerini kapat.” dedi. Kapattım. “Gözlerini aç.” dedi. Gözlerimi açtığımda bir de ne göreyim! Bu, bizim Pamuk. Hem de yanında beş tane yavrusuyla. Hepsi birbirinden güzel ve şirin, minik minik yavrular. Yavruları da tıpkı Pamuk’ a benziyor. Nereye, neden gittiğini anlayamadığım Pamuk bana sürpriz yapmıştı. Ağabeyim ile yavrulara şekillerine ve renklerine göre isim koyduk. Şeker, Boncuk, Zeytin, Limon ve Benekli. Onlara yuva yaptık. Umutsuzluğa düşmek üzereyken karşılaştığım sahne hayatımın anlamı oldu ve mutluluğum tarifsizleşti.
Pamuk ve yavrularıyla kocaman bir aile olduk. Mahallemiz kedisine kavuştu. Ailemizin ve mahallemizin yeni Üyeleri, sevimli kedimizin yavruları, yaptığımız yeni yuvalarında ve güven yaştiler yaşayıp.
GÖNÜL EKŞİ ŞEHİT AHMET AKYOL İLKOKULU
CANLI ÖZELDİR
Doğduğumda ilk hatırladığım şey annemin yumuşak sesi ve sıcaklığıydı.Gözlerimiz ilk açıldığında kardeşimle yaşadığımız çevreyi tanımaya başladık.Dışarıdaki dünya çok değişik ve biraz da ürkütücüydü.Annem bizleri uyarıyor, özellikle insanlardan uzak durmamız söylüyordu.
Yine bir gün dışarıda kardeşimle oyun oynarken bir grup küçük bize doğru gördük.Koşarak annemizin yanına kaçtık.Annem de çocukları fark etmişti.Hemen koltuğa saklandık.Çocuklar koltuk bizitan çıkarmak için koltuğa vurmaya başlarlar.O kadar kormuştuk ki iyice annemize sokulduk.Annem buranın Kaçarak uzaklaşmamız gerektiğini söyledi.Korkuyla kaçıştık.Çocuklar biraz peştular fakat bizi yakalayamadılar.Ne kadar koştuk bilmiyorum.
Artık kalacak bir yerimiz yoktu.Yağmur başlamıştı.Sığınacak bir yer aramaya başladık.Annem önünde kedi mamaları olan bir kulübe ve bize haber verdi.Gözlerimize inanamamıştık.Sabah olunca yanımıza gibi bir kaç insan geldi.Çok korktuk.Fakat bu insanlar o çocuklar değildi. Bize çok iyi davrandılar ve mama verdiler.Bizi bir şefkatli insan sahiplendi.Şu ve sıcacık yuvamız da yaşıyoruz.Tek dileğim diğer hayvanlarında sıcacık bir yuvaları olması çünkü HER CANLI ÖZELDİR!
MESUDE BAŞARAN CEBECİ SULTANÇİFTLİĞİ İLKOKULU
KÖPEĞİM RODİ
Hava çok güzel, kuşlar cıvıl cıvıl, ilkbahar yaklaşıyor, sokakta güneşin altında uzanmış keyifler yapıyorlar. Onları uzun içimden “Ah keşke benim de evde bir köpeğim olsa.” diye geçiriyordum ki annemi telefonla gördüm gördüm.
Evet aslında hiç telefon konuşmalarını dinlemem. O gün ne olduysa annemin telefon konuşması ilgimi çekti. Duyduklarım karşısında şok olmuştum. Ben acaba doğru mu duydum? Annem “Evet olabilir Rodi’yi sahiplenebiliriz, kızlar da istiyordu zaten.” diyordu. Yerimde duramıyordum ama anneme de duyduğumu belli etmemem gerek. Üff çok zor durumdaydım. Heyecan ve sevinç yaşarken, bir yandan da sabırlı olmalıydım.
Ben hemen ablama duyduklarımı aktardım. Bir de ne göreyim ablam benden beter sevinmez mi? Gel de şimdi sabret. Eee şimdi köpek ne zaman gelecek? Tamam annem olabilir dedi ama olacak mı acaba? Hemen ablamla plan kurmaya, odamızda yer açmaya, ona yedireceğimiz mamaları düşünmeyeıştık ki annem elinde kurabiyelerle odamıza geldi. Bizde heyecan dorukta. Kızlar dedi annem, boy bir şey söyleyeceğim. Selen teyzeniz aradi. Santiyedeki köpeği sahiplenir misiniz? diye sordu. Ben de olabilir dedim. Der demez biz bir çığlık bir çığlık zor durabildik ama o da ne? Annem demez mi evet önce olumlu baktım ama sonra babanızla konuştum, olumsuz karar verdik deyince biz ne olduk tahmin edemezsiniz. Ben yaşımın küçüklüğünden hemen hüngür hüngür ağladım.
Ablam da suratını astı ve annem bizi öylece bırakıp odadan çıktı. Biz o gece hiç uyuyamadık. Ben tabi ki biraz daha ağladım ve sonra da uyudum. Sabah oldu, ablam okula gitti. Benim hiç keyfim yoktu. Kahvaltı yapmak bile istemiyordum. Tabi ki annem buna izin verir mi vermez. Mecbur isteksizce kahvaltı yaptım. Odama geçtim sessizce içten ağladım çünkü çok istiyordum. Evet ablam vardı ama benden küçük kimse yoktu ablalık yapacağım. Sonra çıktım odamdan salona geçtim, annem balkondaydı. Telefonla hararetli hararetli konuşuyordu. Hiç dikkatimi çekmedi. Merak da etmedim. Niye edecektim ki. Köpek gelmiyorsa başka hiçbir şey beni etkilemiyordu. Neyse ablamın geliş saati yaklaştı ben tekrar odama çıkıp ablamı beklemeye başladım. Ablam geldi o da benim gibi mutsuzdu. Annemin sesiyle ikimiz de irkildik. Yemeğe çağrılıyorduk. İnmemek olur mu olmaz. Annem bu konuda katı kurallıydı. Herkes masada olacaktı. Neyse indik önümüzde sevdiğimiz yemekler ama gel gör ki yemek bile istemiyorduk. Annem sanki hiçbir şey olmamış gibi çok mutlu gözüküyordu. Yemek yemeye başladık sırf annem kızmasın diye.
Aradan beş dakika ya geçti geçmedi kapı çaldı. Bu saatte kim olabilirdi ki? Benim aklıma komşu veya annemin arkadaşı geldi. Annem hemen kalktı, kapıyı açtı. Kısa bir sessizlikten sonra aman Allah’ım ne duyalım bir köpek havlaması ve Selen teyzenin sesi. Biz şaşkınlıktan ve kısa bir şoktan sonra masadan kalktık. Kapıya yöneldik bir de ne görelim Selen teyzenin kucağında yıkanmış, tıraş olmuş, bal rengi bir köpek. Yuppiii! Ağlasam mı gülsem mi çığlık mı atsam bilemedim ve hepsini birlikte yapmaya karar verdim. Beni gören ablam da aynısını yaptı ve çok komikti. Bu sefer birbirimize gülmeye başladık. O gün en mutlu günümüzdü. Hayallerimize kavuşmuştuk. Eğitimli bir köpeğimiz olmuştu, daha ne olsun.
Annemin yanına gittim. Anne madem köpeği alacaktin neden bize olumsuz dedin ve bizi üzdün? Annem de size Selen teyzenle istediklerini dilemek. Olayı daha nasıl heyecanlı hale getiririz diye düşünürken böyle bir şey yapmak aklımıza geldi dedi. Ben de anneme sıkıca bir sarıldım ve kocaman teşekkür ettim. Şu iki günde üzüntü, şaşkınlık, mutluluk duygularını fazlasıyla yaşadık. Rodi’yi çok seviyorum, hayvanları koruyorum …
ZÜBEYDE KILIÇ HATİCE BAHATTİN ŞENER İLKOKULU
KAHRAMAN TARÇIN
Ömer 8 yaşındayım 2.sınıfa gidiyordu. Her istediği olsun istiyordu, herseyde aceleci davranıyordu. Sınıftaki arkadaşı Ahmet’in köpeği vardı. Ömer’e sık sık köpeğinden bahseder, nasıl eğlendi anlatırdı. Ömer anne ve babasına ona köpek almaları konusunda ısrar ederdi. O gün Ömer’in doğum günüydü. Babası akşam eve geldiğinde bir köpekle gelmişti. Ömer büyük bir çığlık attı. Yaşasın benimde bir köpeğim oldu. Köpek kahverengi olduğu için adını Tarçın koymaya karar verdiler. Ömer Tarçın’a hiç huzur vermez, sürekli kuyruğundan çekiştirir, ne isterse yapmasını emrederdi. Bazen bu köpek beni neden dinlemiyor, Ahmet gibi eğlenemiyorum, sıkıldım bu köpekten derdi.
Havalar ısınmaya başlamıştı. Her tarafta papatyalar açmıştı.O günde hava çok güneşliydi. Babası bu gün pikniğe gidelim dedi. Bütün hazırlıklar yapılarak piknik görüş vardılar. Onun taraf çiçeklerle doluydu. Kuş cıvıltıları muhteşem bir hava vardı. Ömer, sözü ve Tarçın oynamaya daldılar. Anne ve babasının yanından gittikçe uzaklaştılar. Nehrin bulunduğu yere kadar gelmişlerdi. Tam o sırayla koşarken Ömer’in kardeşinin ayağı takılarak nehre düştü. Ömer şaşkınlık ve korku içinde bağırdı. Tarçın hiç düşünmeden nehre atlamıştı.
Ömerin kardeşini tuttuğu gibi kıyıya yaklaştırdı. Ömer elini kardeşine uzattı ve nehirden çıkardı. Ömer kardeşine ve kahraman Tarçın’a sıkı sıkı sarıldı. O gün köpeğine ne kadar minnet duysa azdı. Kendini çok şanslı hissediyordu. Ailesinin yanına vardıklarında ailesinin şaşkın bakışları altında olanları anlattılar. Babası yanlarından uzaklaşmamalarını ve nehir gibi tehlikeli yerlerde oynamamalarını anlattı. Babaları Tarçın’a dönerek minnet dolu bakışlarıyla gel oğlum buraya diyerek kocaman sarıldı. Tarçın bu durumdan çok mutluydu. Sürekli kendi etrafında dönerek kuyruğunu sallıyordu.
Ömer akşam yattığında bu günkü olayları düşündü. Tarçın ailesine ne kadar benimsemiş ve sevmişti, düşünmeden suya atlamıştı. Ömer artık hiç tarçını üzmeyeceğine, onun istemediği hiç bir şey kendi kendine söz verdi. Ömer o günden sonra çok değişmişti. Kışın üşümesin diye sokak hayvanlarına barınaklar yapar, biriktirdiği harçlıklar ile yem, anne ise alıyordu. Tarçın’ın o kadar çok arkadaşı olmuştu ki onlarla oyun oynuyordu. Ömer’i tüm hayvanlar çok seviyor ve bununla ilgili dönüyordu. Ömer de bu durumdan dan çok mutlu ve huzurluydu.
NEFİZE ÇALIŞKAN CEBECİ SULTANÇİFTLİĞİ İLKOKULU
MASKE
Soğuk bir kış günü pandeminin gölgesinde olan Burak çok üzgündü çünkü; hem kendi sağlığı hem de başkalarının sağılığı için evde kalmalıydı. Eskisi gibi arkadaşlarıyla koşup oynayamıyordu. O gün Burak’ın canı çok sıkılmıştı, o anda telefon çaldı. Burak telefonu açtığında telefonda babası vardı. Burak babasıyla konuştu, babası onu gezmeye götürecekti. Burak çok heyecanlanmıştı, hemen üzerini giyindi, ve çıktı. Burak bir giyim mağazasında bir de ne görsün, herkes koronaya davetiye çıkartıyordu. Kimi sosyal mesafeye dikkat etmiyor, kiminde maske bile yoktu. Burak mağazadan çıktıktan sonra yanında gözleri çok da iyi görmeyen teyze karşıdan karşıya geçmek istiyormuş. Burak mesafesine dikkat ederek karşıya geçmesine yardımcı oldu. hemen ellerini dezenfekte etti. Sonra babası ile birlikte eve gitmişler. Eve gittiklerinde akşam olmuştu. Burak yemeğini yiyip odasına çıktı, yatağına uzandı ve düşünmeye başladı. Neden insanlar kurallara uymuyor ve bizim geleceğimizi düşünmüyor, hem bizi hem kendilerini riske atıyorlar. Halbuki maske, mesafe ve temizlik kurallarına uyarak virüsten kurtulmak bu kadar kolayken diye diye düşünerek uykuya daldı.
AYŞENUR TOPAÇ ALAPLI ÖZEL EĞİTİM UYGULAMA OKULU
AHMET’İN KÖPEĞİ
Sıcacık bir yaz günü Ahmet çok heyecanlıydı. Çünkü amcası Latif gelecekti. Hemen yataktan kalktı ve yatağını düzeltti. Ahmet bir köpeği olmasını çok istiyordu. Ahmet’in amcası iki gün sonra Almanya’dan dönecekti. Ahmet kahvaltısını yapıp dışarıda arkadaşlarıyla oyun oynamaya başladı. Ahmet akşama kadar oyun oynadı. Ama akşam olduğunun farkında değildi. Ve annesinin çağırmasıyla eve geldi. Ahmet çok yorulduğu için yemek yemeden yattı. Ve sabah oldu. Ahmet çok heyecanlıydı çünkü amcası Latif bugün gelecekti. Ahmet ve çocukları evde çıktı, havaalanına doğru yola çıktılar. Havaalanı Sinop’ta olduğu için biraz uzun sürdü. Ama vardılar. Ahmet’in amcası uzaktan indiğinde Ahmet hemen amcasına sarıldı. Ama dikkatini bir şey çekti. Amcasının elinde yavru bir köpek yavrusu vardı. Amcası ile eve gittiler. Amcası elindeki yavru köpeği Ahmet’e verdi. Ahmet amcasına sordu: Amcacığım bu benim mi? Ve amcası da Ahmet’e ‘Evet, senin.’ Deyince çok sevindi, hemen amcasına sarıldı. Ahmet köpeğinin mamasını yedirip yattı. Ahmet çok yorucu bir gün geçirdiği için çok yorgundu. Ama Ahmet köpeğiyle çok iyi arkadaş oldu. Ahmet köpeğine hiç kötü davranmadı. Ahmet çok mutlu olmuştu çünkü hayali gerçek olmuştu. Köpeğinin adını da Fındık koymuştu.
AYŞENUR TOPAÇ ALAPLI ÖZEL EĞİTİM UYGULAMA OKULU
KAHRAMAN TARÇIN
Ömer 8 yaşındayım 2.sınıfa gidiyordu. Her istediği olsun istiyordu, herseyde aceleci davranıyordu. Sınıftaki arkadaşı Ahmet’in köpeği vardı. Ömer’e sık sık köpeğinden bahseder, nasıl eğlendi anlatırdı. Ömer anne ve babasına ona köpek almaları konusunda ısrar ederdi. O gün Ömer’in doğum günüydü. Babası akşam eve geldiğinde bir köpekle gelmişti. Ömer büyük bir çığlık attı. Yaşasın benimde bir köpeğim oldu. Köpek kahverengi olduğu için adını Tarçın koymaya karar verdiler. Ömer Tarçın’a hiç huzur vermez, sürekli kuyruğundan çekiştirir, ne isterse yapmasını emrederdi. Bazen bu köpek beni neden dinlemiyor, Ahmet gibi eğlenemiyorum, sıkıldım bu köpekten derdi.
Havalar ısınmaya başlamıştı. Her tarafta papatyalar açmıştı.O günde hava çok güneşliydi. Babası bu gün pikniğe gidelim dedi. Bütün hazırlıklar yapılarak piknik görüş vardılar. Onun taraf çiçeklerle doluydu. Kuş cıvıltıları muhteşem bir hava vardı. Ömer, sözü ve Tarçın oynamaya daldılar. Anne ve babasının yanından gittikçe uzaklaştılar. Nehrin bulunduğu yere kadar gelmişlerdi. Tam o sırayla koşarken Ömer’in kardeşinin ayağı takılarak nehre düştü. Ömer şaşkınlık ve korku içinde bağırdı. Tarçın hiç düşünmeden nehre atlamıştı.
Ömer’in kardeşini tuttuğu gibi kıyıya yaklaştırdı. Ömer elini kardeşine uzattı ve nehirden çıkardı. Ömer kardeşine ve kahraman Tarçın’a sıkı sıkı sarıldı. O gün köpeğine ne kadar minnet duysa azdı. Kendini çok şanslı hissediyordu. Ailesinin yanına vardıklarında ailesinin şaşkın bakışları altında olanları anlattılar. Babası yanlarından uzaklaşmamalarını ve nehir gibi tehlikeli yerlerde oynamamalarını anlattı. Babaları Tarçın’a dönerek minnet dolu bakışlarıyla gel oğlum buraya diyerek kocaman sarıldı. Tarçın bu durumdan çok mutluydu. Sürekli kendi etrafında dönerek kuyruğunu sallıyordu.
Ömer akşam yattığında bu günkü olayları düşündü. Tarçın ailesine ne kadar benimsemiş ve sevmişti, düşünmeden suya atlamıştı. Ömer artık hiç tarçını üzmeyeceğine, onun istemediği hiç bir şey kendi kendine söz verdi. Ömer o günden sonra çok değişmişti. Kışın üşümesin diye sokak hayvanlarına barınaklar yapar, biriktirdiği harçlıklar ile yem, anne ise alıyordu. Tarçın’ın o kadar çok arkadaşı olmuştu ki onlarla oyun oynuyordu. Ömer’i tüm hayvanlar çok seviyor ve bununla ilgili dönüyordu. Ömer de bu durumdan dan çok mutlu ve huzurluydu.
NEFİZE ÇALIŞKAN CEBECİ SULTANÇİFTLİĞİ İLKOKULU
Tatlı Kedim
Soğuk bir kış günüydü okuldan dönerken bacağı kırılmış bir kedi gördüm. Çok üzülmüştüm eve geldiğimde babama “baba yolda yürürken bacağı kırılmış bir kedi gördüm onu sahiplenelim mi?” diye sordum. babam ilk kabul etmemişti, çok öğülmüştüm. Ertesi gün doğum günümdü hala kediyi düşünüyordum. Babam gelmişti, bana hediye olarak iletildiüm kediyi sahiplenmişti. Çok mutluydum ilk işim onu veterinere götürmekti. Sonra veterinerde biraz bekledik bacağını alçıya almışlardı. ertesi gün ona kap, kedi maması, tuvalet kumu, yatak ve yuva almıştık. Günler geçti bacağı iyileşti sonra alışmaya başladım bir gün onu yatarken yatarken çok tatlı uyuyordu. Kedi ailemizin bireyi olmuştu. Eve alınmasını istemeyen annem bile kediyi bizden daha çok sevmeye başlamıştı. Kediyle beraber günlerimizde çok güzel göründü. Korona çıkması kedimle daha fazla vakit geçirmem demekti ama tabi olayın bu kadar ciddi olduğunu bilmiyorduk. Korona her gün her hafta daha tehlikeli hale geliyordu. Sadece babam işe gitmek için çıkıyordu. Babam Korona kapacak diye korkuyorduk. Günler, haftalar, birbirimizi sırtüstü evde canımız sıkılıyordu tabi ki. Benim tek eğlencem kedi ile oynamaktı.2020’nin son ayına girmiştik ilk varsayılan neredeyse bütün yılı evde geçirmiştik. Canlı derslerle, kediyle oynaya oynaya zamanı geçirdik. Kedi evimizin neşesiydi adeta, ama kedimiz de bir değişiklik vardı, halsizdi. Ne oldu anlayamadık. Kedimizin hastalık kaptığından, çünkü kalma vardı ve o aralıklarda dışarı çıkıyordu. Babam ve ben veterinere götürme kararı aldık ve yola koyulduk ama gittiğimizde duyduğumuz şeyler bizi çok korkuttu çünkü kedimizin korona olma çok yüksekti ve de öyle oldu. Kedimiz koronaya yakalandı doktor bir kaç iğne verdi. Kedimize onları uyguladık ve kedimiz hastalığı atlattı. Birkaç gün sonra babam işe gitmek için hazırlanırken bir telefon geldi. Arayan babamın iş yeri müdürüydü. Babamın geçen akşam çalıştığı arkadaşının annesinde korona çıkmıştı. Babamın yeniden üretilmesi gerekiyordu. Bu yüzden evde 15 gün kalacaktı ama herhangi bir belirti yoktu ve bu yüzden mutluyduk. Neyse ki 15 gün babama bir şey olmadan çabucak geçti. Kedimle beraber çok güzel zamanlarım kaynaştı. Bir akşam haberleri ilk önce hayvanlara yapılan eziyeti gördüm. O kadar çok üzüldüm ki bir insan bunu nasıl yapabilir. Oysa ki ben dokunurken bile ona canı yanacak mı diye düşünmeden edemiyordum. Onlar bizim küçük dostlarımız, lütfen onlara iyi davranın, sevin onları …
VOLKAN DOĞAN AHMET ZEKİ ATALAY İLKOKULU
DEDEMİN HAYVANLARI
Ben ilkokul çağlarımda küçük bir çocuğum. Şimdi size bir anımı anlatacağım. Okulumun son haftası, ailemle yaz tatilinde köyümüze gidecektik. Çok mutlu ve heyecanlıydım.
Bir haftanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Artık tatilim başlamıştı ve ben köyüme geldim. Dedemin kocaman meyve bahçesi ve bir sürü hayvanları vardı. Birlikte meyve toplayıp hayvanları besliyorduk. Dedem hayvanları çok sever. Her birine kendi torunlarının ismini vermiş. Küçük koyununa da benim ismimle sesleniyordu. Bu davranışı çok hoşuma gitti. “Dedeciğim neden benim ismimle sesleniyorsun?”diye sordum. Dedem:
_Berkin’ciğim seni özlüyorum. Hayvanlarımı siz torunlarım kadar çok seviyorum. Senin yokluğunda koyun Berkin’i sevip okşuyorum. O da sevildiğini anlıyor, sen gibi oynuyor etrafımda. Seni yanımda gibi hissediyorum. Özlemim hafifliyor.
Hayvanların da insanlara arkadaş, dost olabildiğini öğrendim. O yaz tatilim dolu dolu geçti. Evime döndüğümde ben de balığıma “Dedem” ismini koydum. Artık dedem yanımdaymış gibi balığımla sohbet ediyor, okulda yaşadıklarımı Dedem’e anlatıyorum. Benim de sevgi ile baktığım hayvanım var. Balığım da beni, benim onu sevdiğim kadar seviyor mu acaba? ..
NACİYE YAZICIOĞLU KILIÇ NURDAN VE AHMET ORHAN OĞUZ İLKOKULU
Published: Nov 29, 2020
Latest Revision: Nov 30, 2020
Ourboox Unique Identifier: OB-947081
Copyright © 2020