Bugün çok heyecanlı bir gün bizim için.Çünkü bugün karne alacağız.Kardeşim Barış ta ben de dün gece heyecandan çok az uyumuştuk.Sabah mutluluk içinde uyandık ve annemin hazırladığı kahvaltıyı afiyetle yedik.Babam:
-Çocuklar,akşam karne hediyesi olarak ne istersiniz?
Barış cevap verdi:
-Hiç düşünmedik babacım.Bisikletimiz var,kitaplarımız var,boyalarımız var.herşeyimiz var babacığım.
-Peki o zaman.Siz düşünün.Karar verirseniz söylersiniz çocuklar.
-Anlaştık babacığım.
Annem:
-Haydi çocuklar geç kalıyorsunuz.Çıkma vakti .
Çantalarımızı alıp hep birlikte arabaya bindik.Okula geldiğimizde diğer arkadaşlarımızın da bizim gibi heyecanlı olduğunu gördük.
Sınıf öğretmenimiz İdil Hanım ebadan tatil için bizlere ödev gönderdiğini söyledi.Tatilde dinlenmenin ,eğlenmenin yanı sıra öğrendiklerimizi unutmamak için bu ödevleri tamamlamamızı istedi.
Karne alma vakti gelmişti.Hepimiz sırayla karnelerimizi ve öğretmenimizin bize verdiği karne hediyelerimiz olan çam ağaçlarımızı aldık.Öğretmenimiz:
-Sevgili öğrencilerim!Biliyorsunuz iklim değişikliği bütün dünyayı etkisi altına almış durumda.Bizler de küresel ısınmayla mücadele etmek için çok şey yapabiliriz.Bunlardan biri de ağaç dikmek.Sizden istediğim bu ağaçları ailenizle birlikte uygun bir yere dikmek ve ara ara onları sulamak.
Öğretmenimize ağaçlarımızı dikeceğimize söz vererek okuldan ayrıldık.
Montlarımız giyip evden ayrıldık. Sinemaya geldiğimizde komşularımız Semih ve Cansu’yla karşılaştık.Onlar da aileleriyle ‘Göbeklitepe’ animasyon filmine gelmişlerdi.Semih:
-Siz hangi filmi izlemeyi düşünüyorsunuz ?
Cevap verdim ben de:
-Daha karar vermedik.
-Siz de Göbeklitepe’ yi izleyin çok heyecanlıymış.
Annem:
-İsterseniz siz de arkadaşlarınızla birlikte aynı filmi izleyin.
Barışla birbirimize baktık.Gözlerimizle onaylar gibiydik.
Annem ve babam arkadaşlarımızın anne ve babasıyla birlikte bizleri beklemek için sinemanın kafesine oturdular.Bizler de mısırlarımızı ve içeçeklerimizi alıp salona geçtik.Film başladı.Salonda çıt çıkmıyordu.Film o kadar heyecanlıydı ki nasıl başladı nasıl bitti anlamadık.Çok beğendik filmi.
Sabah uyandığımızda havanın güneşli olması bizi çok mutlu etti.Anne ve babamızdan izin alıp parkta oynayabiliriz diye konuştuk aramızda.
Tam kahvaltı masasına geçecektik ki babamın telefonu çaldı.Babam anneme:
-Kadir arıyor.
Babam telefonla konuşurken annem çayları bardaklara doldurdu.Barış ve benim için portakal suyu sıktı.Ben de çatalları ve peçeteleri masaya yerleştirdim.Annem konuşması biten babama:
-Hayırdır inşallah.Kötü bir şey yoktur umarım.
-Yok yok , merak etme.Kadir hal hatır sormak için aramış.Babam bize dğru bakarak:
-Kadir amcanızı hatırlıyorsunuz değil mi çocuklar?2 yıl önce bize gelmişlerdi.Bir kaç gün evimizde misafir olmuşlardı.
Kardeşim ve ben:
-Aaa evet babacım hatırlıyoruz!Fatma Teyze, İbrahim ve Elif ile birlikte gelmişlerdi.
Elif ve İbrahim ile arkadaş olmuştuk.Bize Şanlıurfa’dan fıstık getirmişlerdi.
-Aferin çocuklar! Çok iyi hatırlıyorsunuz.Onlar da her aradıklarında siz de Şanlıurfa’ya gelin diye ısrar ediyorlar.
Annem de söze katılarak:
-Fatma da beni her aradığında ne zaman geliyorsunuz buralara diye sorar.Ben de inşallah geleceğiz diyorum ama bir türlü kısmet olmadı.
Babam:
-İnşallah müsait bir zamanda ayarlar gideriz Urfaya.Ben de çok merak ediyorum oraları.Kadir’i ve ailesini de görmek çok güzel olur.
Barış heyecanlı bir ses tonuyla:
-Baba Kadir amca senin üniversiteden arkadaşındı değil mi?
-Evet oğlum aynı evde de kaldık 2 sene.Çok severim amcanızı çok iyi bir dostum ve arkadaşımdır.
Barış sözlerine devam etti:
-Biz de çok sevmiştik onları.Keşke gidebilsek Şanlıurfa’ya.Hem onları hem de çok merak ettiğimiz Göbeklitepe’yi görebilirdik.
Aklıma aniden çok hoş bir fikir geldi:
-Babacım bu yaz tatilinde gitsek ya!
-Olmaz kızım yazları Şanlıurfa çok sıcak oluyormuş.Sıcaklık 40 derecenin üzerine bile çıkabiliyormuş.Kadir amcanız, buraya gelmek için bahar aylarını tercih edin der her zaman.
Annem heyecanlı bir sesle:
-Ee neyi bekliyoruz o zaman .Şu an gayet iyi bir zaman.Ne dersiniz?
Babam da annemin sözlerini onaylayan bir ifadeyle:
-Haklısın aslında başka bir planımız da yok bu yarıyıl tatilinde.
Barış ve ben ellerimizi havaya kaldırarak çoşkuyla bağırarak:
-Yaşasın o zaman Urfa’ya gidiyoruz!
Babam birkaç saat sonra Kadir amcayı aradı.Onlar için de çok uygun bir zaman olduğunu söyledi.çok sevindiler.Sabırsızlıkla beklediklerini söylediler.
Babam , ‘Pazartesi günü yola çıkarız o zaman’ dedi.
-Barış düşünebiliyor musun? İki gün sonra ,dün akşam filmde izlediğimiz yeri görebileceğiz.Ne kadar güzel değil mi?Rüya gibi.
-Evet kardeşim.İnanamıyorum ben de.Harika bir gezi olcak.
Barış her zamanki gibi odasındakı yatağına uzanıp eline tabletini alıp Şanlıurfayı araştırmaya başladı.
-Sevgi baksana şu yerlere şu yemeklere!Hiç görmediğimiz yerler göreceğiz,hiç tatmadığımız yemekler tadacağız yine.
-Evet kardeşim. Yeni yerler bizi bekliyor.Araştırman bittiyse tabletten öğretmenimizin gönderdiği eba ödevimizi yapalım istersen.
-Olur kardeşim.
Ödevimizin bir kısmını yaptıktan sonra anne babamızın yanına gittik.Haberleri açmışlardı.Bir virüsten bahsediyordu haber spikeri.Babam:
– Çinden diğer ülkelere çok ciddi bir virüs yayılmaya başladı.Umarım bizim ülkemizde görülmez.
Merakla sordum:
-Nasıl bir virüs babacığım?
-İnşallah babacığım.
Pazar günü yolculuk hazırlıklarıyla geçti.Banyo yaptık ,götüreceğimiz kıyafetleri hazırladık.İbrahim ve Elif için hediyeler aldık.Erken saatte uyuduk çünkü annem sabah çok erken kalkıp yola çıkacağımızı söyledi.Yolumuz uzundu.Babam:
-Sabah 6’da yola çıkarsak öğleden sonra 4 gibi orda oluruz.Giresun Şanlıurfa arası 796 kilometreymiş.
Sabah erkenden uyandık.Valizlerimizi arabanın bagajına yerleştirdik.Yolculuğumuz başladı.Kahvaltı yapamadığımız için annemin yanımıza aldığı nefis böreklerden yedik, meyve sularımızı içtik.Mola da verdiğimiz için yolculuğumuz yaklaşık olarak 10 saat sürdü.Şanlıurfa’ya ulaştığımızda Kadir Amca’yı aradı babam.Evlerinin konumunu bize gönderdi.Bu sayede kolaylıkla evlerini bulabildik.Hepsi evlerinin kapısında durmuşlar bizi bekliyorlardı.İbrahim ve Elif’i hemen tanıdık.Baya büyümüşlerdi ama yüzleri hiç değişmememişti.Onlar da bizim için aynı şeyleri söylediler.
Hep birlikte içeri girdik.Salonda başka misafirlerde vardı.Kadir Amca’nı annesiyle Fatma Teyze’nin annesi babası ve kardeşi de vardı.Onlar da çok samimi insanlardı.Bizi çok iyi karşiladılar.Sohbet ettiler.
Annem :
-Çocuklar İbrahim ve Elif için aldığınız hediyeleri vermek ister misiniz?
-Evet annecim, unutmusuz.
İçeri gidip barışla valizimizi açtık.Hediyeleri çıkarıp İbrahim ve Elife uzattık.Çok beğendiler .Teşekkür ettiler.
Annem:
-Elif’cim hediyeni sevgiyle birlikte seçtik.Beğendin umarım.
-Çok teşekkür ediyorum teyzecim ,bayıldım.En sevdiğim renkler pembe ve mor.Harika bir çanta.Kitaplarımı da çok sevdim.En kısa zamanda okuyacağım.
Hediyelerimizi verdikten sonra sofraya geçtik.Ne kadar çok çeşit vardı.Çok nefis görünüyorlardı.Masada gördüğüm yemeklerden sadece lahmacun tanıdık geliyordu.Fatma Teyze tek tek isimlerini saydı:
-Borani,içli köfte,lebeni,lahmacun,tepsi kebabı .Hepsi bu yöreye ait yemeklerdir.
Annem:
-Borani çok lezzetli olmuş Fatmacım ne var içinde acaba?
-Nohut,kuzu eti,pazı sapı ve bulgur yuvalağından yapılıyor canım.
Ben de merakla sordum:
-Peki içli köfte nasıl yapılıyor Fatma teyzecim? En çok onu sevdim.
-İçli köfte de ince bulgur irmik tuz un ve yumurtanın yoğurulur. İçine kavrulmuş kıyma soğan baharat ve ceviz doldurur. Sonra kapatılır ve şekil verilir.Sonra da ya kızartılır ya da haşlanır. Böyle bir yemek işte sevgicim.
Yemeklerimizi yedikten sonra biraz daha sohbet edip hazırlanan yataklarımıza uzandık.Hem yolculuğun verdiği yorgunluk hem yemeklerin ağırlığıyla hemen uyumuşuz.
Ertesi sabah uyandığımızda kahvaltı çoktan hazırlanmıştı.Kahvaltımızı yapıp hemen çıktık.Çünkü gezilecek çok yer vardı.Dün akşam sürekli Göbeklitepe’den bahsettiğimiz için Kadir Amca ilk olarak oraya götürdü bizleri.Örencik köyünü geçtikten sonra Göbeklitepe’ye ulaştık.Animasyonda izlediğimiz yer tam olarak burasıydı.Hala inanamıyorum ne kadar büyük taşlar var.Bu taşlar tam 12000 yıllıkmış.İnanmak güç ama doğru.Hala da dimdik ayakta duruyorlardı.12000 yıllık bir tapınak.
Fatma teyze sakin bir ses tonuyla:
-Unesco burayı dünya mirası listesine aldı.Buralar çok iyi korunuyor.
Göbeklitepe’yi bütün ihtişamıyla gezip rehberin anlattığı bilgileri dinledikten sonra gezimize devam etmek için tekrar yola koyulduk.Göbeklitepe’den sonra Harran ‘a gittik.Harran sınıra çok yakındı.Şanlıurfaya 44 kilometre uzakta bir ilçeydi.Arabalarımızdan inerken babam bizlere yönelip:
-Buranın önemi de büyük çocuklar.Dünyanın ilk üniversitesi burada yapılmıştır.
Kadir Amca da başını sallayarak :
-Burada çok büyük alimler, bilim adamları yetişmiş zamanında.
Yirmibeş dakikalık bir yolculuktan sonra Harana ulaştık.İlk olarak huni şeklinde bitişik yapılmış evler çekti dikkatimi.orada yaşayan bir amca, bu evlere buradan başka yerde rastlayamayacağımızı söyledi.bu evler yazın serin kışın sıcak tutma özelliğine sahipmiş
Elif ve İbrahim bizim olduğumuz yere gelerek:
-Sevgi ve Barış! Bu evlerin önünde resim çekinelim mi?
-Harika olur !
Annem,Harran evlerinin önünde bizlerin fotoğraflarını çekti.Ben de annem, babam ,Kadir Amca ve Fatma Teyze’nin birlikte fotoğraflarını çektim.İlk üniversite kalıntılarını,mağaraları ve camileri ziyaret ettikten sonra buradan ayrıldık.
‘Şimdi nereye gidiyoruz tahmin edin bakalım?’ dedi Kadir Amca.Biz de hep bir ağızdan:
-Balıklıgöllllll!
Balıklıgöl ,Harran ve Göbeklitepe’nin aksine şehir merkezindeydi.Etrafında konaklar,camiler,çay bahçeleri,mağaralar vardı.Annem hayran bir ifadeyle:
-Ne kadar güzel bir yermiş burası .Gölde sayısız balıklar var.
‘Bu balıklar ne balığı baba?’ dedi Barış.Fatma teyze araya girerek:
-Sazan balığı Barışcım.Rivayete göre Hz. İbrahim o zamanın hükümdarı Nemrut tarafından ateşe atılacakken Allah ateşe su ol der odunlara balık.
Hepimiz şaşkınlıkla bu hikayeyi dinledik.Balıklara yem attıktan sonra biraz göl etrafında dolaştık.Hediyelik eşyalar aldıktan sonra buradan da ayrıldık.Gölün hemen çıkışında sıra sıra ciğerciler vardı.Kokular o kadar güzel geliyordu ki hemen ilk ciğerciye oturduk.Nefis ciğer dürümlerimizi yedikten ve ayranlarımızı içtikten sonra hemen birkaç adım uzaklıktaki Gümrükhanı’na girdik.Burası da tarihi bir yerdi.Kadir amca hepimize bakarak:
-Menengiç kahvesi içer miyiz?
Daha önce hiç içmediğimiz için kabul ettik.Fatma Teyze menengiç kahvesinin sütlü ve hafif bir kahve olduğunu ve bizlerin de içebileceğini söyledi.Menengiç fıstık ağacından elde ediliyormus.Sütle kaynatılıyormuş.Herşey gibi o da çok lezzetliydi.Ailece çok sevdik.Aklıma gelen bir soruyla İbrahim’e yönelerek:
-İbrahim senin ismin de Hz.ibrahim’den mi geliyor ?
Kadir amcama merakımı gidermek istercesine:
-Çok doğru sevgicim .Dedesi tam da Hz.ibrahim’den dolayı adını İbrahim olarak düşündü.Bu şehirde çok yaygındır bu isim.
Ertesi gün sıra gecesine katıldık bir konakta.Yöresel müzikler eşliğinde çiğköfte yedik.Krep hamurunun içine ceviz konup şerbet dökülerek tatlandırılan ‘şıllık’ tatlısı yedik.Unutulmaz bir geceydi.Çok eğlendik.
Diğer gün de yıllar önce Atatürk Barajı’nın yapımıyla yüzde sekseni sular altında kalan ilçe Halfeti’ye gittik.Burası ‘Saklıkent’ ya da ‘Kayıpşehir ‘olarak da isimlendiriliyormuş.Burda tekne gezisi yaptık.İlçenin simgesi olan siyah güllerden aldık.
Ve ayrılık zamanı geldi.Bu güzel şehirden ve güzel insanlardan ayrılmayı hiç istemiyorduk.Bu birkaç gün bize hiç yetmemişti.Ne güzel insanlar tanıdık ,gezdik ,eğlendik.Tekrar geleceğimizin sözünü vererek Şanlıurfa’dan ayrıldık.
Uzun yolculuğumuz sonunda Giresun’a ulaşmıştık.Arabadan eşyalarımızı indirdik.Tam içeri giriyordum ki Barış:
-İçeri girme Sevgi, bekle!
Elinde öğretmenimizin verdiği ağaçlarla birlikte yanıma geldi.
-Öğretmenize verdiğimiz sözü tutalım.
Ağaçlarımızı bahçemize dikip cansularını verdik.
Published: Mar 16, 2020
Latest Revision: Mar 16, 2020
Ourboox Unique Identifier: OB-748141
Copyright © 2020