Bahar ve Kelebekler
(Ömer Seyfettin)
Küçük salonun fes renginde kalın, ağır perdeli penceresinden dışarı muhteşem, parlak bir suluboya levhası gibi görünüyordu. Saf mavi bir sema… Çiçekli ağaçlar… Uyur gibi sessiz duran deniz… Karşı sahilde mor, fark olunmaz sisler altında dağlar, korular, beyaz yalılar… Bütün bunların üzerinde bir esatir rüyasının havai hakikati gibi uçan martı sürüleri! Pencerenin önündeki şişman koltuğa gayet zayıf, gayet sarı, gayet ihtiyar bir kadın oturmuştu.
Bahar ve KelebeklerBahara, hayata dargın gibi arkasını dışarıya çevirmişti. Sönmüş gözleri köselerdeki gölgelere karışıyordu. Karşısında, bir şezlonga uzanmış esmer, güzel bir kız, siyah maroken kaplı bir kitap okuyor; pencereden, çiçek, kir kokuları; deniz, dalga fısıltıları getiren tatlı bir nisan rüzgarı giriyordu. Bir saatten beri ikisi de susuyor, öyle duruyorlardı. Bu ihtiyar büyük nine tam doksan yedi yaşında idi. Köselerin hafif karanlıklarından bazen uyanır gibi ayrılan gözlerini ara sıra, karsısında kitap okuyan genç kıza, bu torununun torununa atfediyordu
Birden, üç dişi kalan buruşuk ağzını açtı. Esnedi. Bir mumya uzvu kadar sararmış, katılaşmış elini basına götürdü. Kahve rengindeki yemenisinin altında daha beyaz görünen saçlarına dokundu. Bir an düşündü. Yine esnedi. Galiba uyanacaktı. Arkasındaki açık pencereden giren muharrik rüzgar onu tehyiç ediyor, kuşların güneşli cıvıltıları, çiçek ve çimen kokuları hayalinde uzak, ezeli bir fecir, nihayetsiz, mülevven bir sabah uyandırıyordu. Yavaş yavaş kamburunu arkasına dayadı. Ellerini dizlerine koydu, başını kaldırdı. Biraz doğruldu. Torununun torununa, “Yavrum, niçin susuyorsun?” dedi. “Biraz konusalım.”
Published: Nov 25, 2017
Latest Revision: Nov 25, 2017
Ourboox Unique Identifier: OB-388058
Copyright © 2017