Öykülerle 4C by Ayhan SÜREK - Ourboox.com
This free e-book was created with
Ourboox.com

Create your own amazing e-book!
It's simple and free.

Start now

Öykülerle 4C

  • Joined Jun 2022
  • Published Books 2

önsöz

Değerli çocuklar, veliler ve kıymetli meslektaşlarım.

Dil gelişimini en çok geliştiren aktiviteler okumak, dinlemek, konuşmak, yazmak. Okuyan ve çevresiyle iletişim halinde olan çocuğun anlama, kendini ifade etme becerisi de  o derece gelişecektir. Yazabilmek ve kelime haznesini zenginleştirmek, okuma alışkanlığı gerektirdiğinden bunun öğrenciler tarafından da fark edilmesini istediğim için kendilerinden birer öykü yazmalarını istedim.

“Çocuğuma nasıl okuma alışkanlığı kazandırırım?” sorusuna pratik çözümler üretmek amacıyla yola çıktığımız çalışmalardan önemli bulduğum yöntemlerden bir tanesi sözcükleri kağıda dökebilmekti. Öğrencilerimin tek yönlü gelişmelerini değil, o güzel beyinlerinde küçük yaşlardan itibaren çok farklı dünyalar oluşsun, düşünce ve duygu dünyaları zenginleşsin, zaman zaman rahatlık alanlarından çıkarak beyinlerini zorlasınlar istedim.

Amacım etraflarında bol bol kitap okuyan ve kitabı seven insan olduğu,  onların okuma meraklarını baltalayacak teknolojinin olmadığı zaman faydalı çalışmalar sunabilecekleri, somut örnekler verebilecekleri ortamlar hazırlamaktı.

Kendini daha rahat ifade edebilen çocuk daha mutlu, daha huzurlu ve davranışlarında daha uyumlu çocuk olur ve sadece onların değil bizim de dünyamız güzelleşir. Belki bütün dünya güzelleşir. Bu düşünceyle öğrencilerin hayal dünyalarını ifade etmelerine imkan hazırlamış olmanın mutluluğunu yaşıyorum.

Destek veren ailelerine teşekkürlerimi sunuyorum.

Ayhan SÜREK

4/C SINIFI ÖĞRETMENİ

14.06.2022

2
Öykülerle 4C by Ayhan SÜREK - Ourboox.com

HERKES YAPABİLİR

Bir gün Müge okuldan eve dönmekteydi. Eve geldiğinde yemeğini yedi ve kıyafetlerini değiştirdi. Odasına gidip ödevlerini yapması gerekiyordu. Bunun için çantasını açtı. Okulda öğretmenin verdiği yaprak test ödevlerini aldı ve masasına oturdu.

Ödevini incelerken bir de ne görsün! Ödevin konusunun “icatlar ve mucitler” olduğunu gördü. İçinden kendi kendine ‘Ödevimi yapmalı ve bu konu hakkında kapsamlı bir araştırma yapmalıyım. Çünkü yarın ki derste yeterli bilgi ve birikime sahip olmalıyım.’ diye düşünmüş. Müge’nin bu konu hakkında bu kadar meraklanması normalmiş. Çünkü öğretmeni daha önce bu konuyu hiç anlatmamış. Müge ödevini yapmak istemiş fakat bir şey bilmediğini fark etmiş ve araştırma yapamaya ödevi yapmadan önce başlamaya karar vermiş. Araştırma yaparken internetten, evde bulunan bu konuyla ilgili kitaplardan ve evdeki aile büyüklerinden yardım almış. Bu yardımlar sayesinde ödevini başarılı bir şekilde bitirebilmiş. Ödevini bitirdikten sonra konu dikkatini çektiği için bu konuyu kapsamlı bir biçimde araştırmaya ve not tutmaya karar vermiş. Araştırması bittiğinde aklına bir fikir gelmiş.

 

Müge, ailesinin ihtiyaçlarını bulup buna yönelik icatlar ve küçük deneyler yapmak istiyormuş. Bu fikrinden sonra ailesini bir süre gözlemleyen Müge ailesinin en büyük sorununun kaybettikleri eşyaları bulamamak olduğunu fark etti. Günlerce düşündü, taşındı ve sonunda aradığı icadı buldu. Bunun adı “Bulucu” idi. Kendisi, her eve konulacak eşyaya takılabiliyordu. Kendisinin bir alarm sitemi vardı. Uzun süre farklı bir yerde durunca alarm ötüyordu. Müge icadıyla gurur duyuyordu. Babası da Müge’nin icadıyla birlikte gurur duydu ve ona bu konu için konuşacağını söyledi. Bir gün babası Müge’yi çağırdı. Onunla konuşmak istedi. Müge’yi yanına aldı ve konuşmaya başladı.

Babası:

-Kızım, icat yaptığın için seninle gurur duyuyorum ve bunun yararlı bir icat olduğunu düşünüyorum.

Müge:

-Ne demek istiyorsun baba?

Babası:

-Şunu demek istiyorum senin icadını bir yolunu bulup sunuma çıkarmak istiyorum. Bu şekilde mucit olabilirsin kızım.

Müge:

-Teşekkür ederim babacım.

Babası:

-Rica ederim.

Ertesi gün okul günüydü. Teneffüste babasıyla konuştuklarını arkadaşlarına anlattı.

 

Kızlardan biri olan Ece:

-Aslında benim de buluşum var. Benimkini de babana söyler misin Müge?

Müge:

-Tamam, söylerim.

Ece:

-Teşekkür ederim Müge.

Sonra herkes kendi icatlarını söylediler ve yardım istediler. Müge kıyamadı ve hepsini kabul etti. Müge eve dönerken herkesi hatırlamaya çalıştı. Eve gelince babasına, konuştuklarını anlattı. Babası bu icatları duyunca sevindi ve kabul etti. Müge de çok mutlu oldu. Sonra babasını yanağından öptü. Odasına gidip ödevlerini yaptı. Birkaç ay sonra Müge ilkokuldan mezun oldu. Yaz tatili başladı. Yaz tatilinin ortasında babası arkadaşlarını çağırmasını istedi. Müge de onu kırmadı. Arkadaşlarını evine gelmelerini istedi onlar da kırmadı.

Eve geldiler, Müge’nin annesi onlara kek ve kurabiye hazırlamaya koyuldu. Babası konuşmaya başladı:

-Çocuklar sizin icatlarınız dikkate alınmadı. Denedim, çabaladım. Ama sadece Müge’nin icadı kabul edilmiş. Sizin için çok üzgünüm.

Kızların hepsi:

-Olsun dayı, elinden geleni yaptın bize de saygı duymak düşer.

Tam o sırada annesi elinde kekle gelmiş, hep birlikte keki bitirmişler. Kızlar keklerini bitirdiğinde eve gitmeye karar vermişler. Kalkıp hazırlanmışlar. Kızlar gittiğinde Müge babasına:

-Baba şimdi ne yapıcaz?

Babası vermiş cevabı:

-Liseyi bitirdiğinde sunumunu yapacaksın 18 yaşına gelmen gerekecek. Ancak o zaman meslek sahibi olabilirsin.

Aradan birkaç yıl geçmiş, Müge 18 yaşına gelmiş. Kaç gündür bu sunum için hazırlanıyormuş. Sunumunu gayet iyi bir şekilde bitirmiş ve çok iyi bir meslek sahibi olmuş. Bu arada unutmayın herkes yapabilir.

                                           A.N.Karahan

 

4

NEYDİ BU COVID-19

 

Duygu ailesiyle birlikte kahvaltı yaptıktan sonra okula gitmek için hazırlanır. Çantasını almak için mutfağa girdiğinde televizyonda ‘Türkiye’de ilk covid-19 vakası tespit edildi’ başlıklı bir haber görür. Fakat okula yetişmesi gerektiği için haberin tamamını izleyemez. Duygu evden kafasında bir sürü soru işaretiyle çıkar. Neydi bu Covid-19?

Duygu okul koridorunda Emel öğretmenle karşılaşır. Yanına yaklaşıp;

-Günaydın öğretmenim nasılsınız? Der.

-Günaydın Duygucuğum. Teşekkür ederim, iyiyim.

-Öğretmenim bu sabah haberlerde Türkiye’de Covid-19 vakasının tespit edildiğini duydum. Covid-19 nedir?

-Evet Duygucuğum ne yazık ki öyle. İstersen bu konuyu dersimizde konuşalım, böylelikle diğer arkadaşlarının kafasındaki soru işaretlerini de gideririz.

-Tamam öğretmenim, teşekkür ederim.

Zil çalar Emel öğretmen sınıfa giriş yapar.

-Merhaba çocuklar. Bugünkü konumuz gündemimizde de yer alan virüsler…  Virüsler, insanlarda hastalıklara sebebiyet verirler.  Dudağımızda çıkan uçuklar hatta grip bile bu hastalıklara örnektir. Gündemimiz olan Covid-19 da bir virüstür. Bugün Duygu arkadaşınız koridorda koronavirüsün ne olduğunu sordu bana. Eminim hepiniz merak ediyorsunuzdur. koronavirus mikroskop ile bakıldığında ‘taç’ giymiş gibi görünen bir virüstür. Yani küçük, gözle göremediğimiz mikroplar gibi. Tıpkı grip gibi ateş, öksürük, zor nefes almaya sebep olurlar. Birçok kişi kolayca iyileşiyor ama bazı insanlar daha çok zorlanıyor iyileşmekte. Çocuklar genellikle çok kolay atlatıyorlar.

-Peki öğretmenim neye benzer ne şekildedir bu virüs ?

-Hemen çizelim Duygucuğum.

Emel öğretmen:

– Yüzeyde gördüğünüz çıkıntılar  ‘corona’ yani ‘taç’ olarak adlandırılır. Buradan yola çıkılarak bu virüslere Coronavirüs yani taçlı virüs denilmiştir.

Mertcan:

-Öğretmenim nasıl korunacağız peki bu virüsten?

Emel öğretmen:

-Çocuklar öncelikle korku ve endişeye kapılmanızı istemiyorum. Hastaneler, doktorlar ne yapması gerektiğini biliyorlar ve bilim insanları aşı bulmak için araştırma yapıyorlar. Üstelik hastalığa yakalanmamak için koronavirüse karşı elimizde birçok savunmamız var. Örneğin;

  • Ellerimizi sık sık yıkayarak,
  • Uykumuzu iyi alarak,
  • Beslenmemize dikkat ederek,
  • Ellerimize değil kolumuzun iç kısmına hapşırarak,
  • Maskemizi takarak,
  • Yüzümüze fazla dokunmayarak virüsten kendimizi koruyabiliriz.

Emel öğretmen çocuklarının yüzlerine baktığında birkaçının gözünde hala endişe olduğunu fark etti.

Emel öğretmen:

-Canım çocuklarım bunun sadece bir süreç olduğunu ve en kısa zamanda atlatacağımızı unutmayın. Okulumuz, aileleriniz, büyükleriniz sizin için en sıkı önlemleri almakta, sizleri korumak için elimizden geleni yapmaktayız. Hadi şimdi hep birlikte ellerimizi dezenfekte edelim, maskelerimizi değiştirelim. Virüs değil, biz güçlüyüz bunu asla unutmayın… Evet çocuklar dersimizi burada sonlandıralım. Covid-19 ile güncel gelişmeleri takip edip diğer ders üzerinde yine konuşuruz. Hepinize iyi günler dilerim hoşça kalın.

 

Öğrenciler, Emel öğretmenin anlattıklarıyla birlikte ‘Virüs nedir?, Virüsten nasıl korunulur?’ hepsini öğrenmişler ve artık bilinçlenmişlerdi.

Duygu, Emel öğretmenin anlattıklarını iyi bir şekilde anlamış kafasındaki soru işaretleri uçup gitmişti. Servise binmek için bahçeye çıktığında Emel öğretmeni fark etti. Usulca öğretmenine yaklaşıp;

-Öğretmenim bugünkü ders için çok teşekkür ederim. Sayenizde artık Covid-19 nedir öğrendim ve korkmuyorum.

-Rica ederim Duygucuğum. Derste de söylediğim gibi güncel bilgiler ışığında virüsler hakkında tekrar konuşuruz. Yarın görüşmek üzere…

-Görüşürüz öğretmenim.

Duygu o gün evine hem virüsleri çok iyi bir şekilde anladığı için hem de ülke gündeminde yer alan bir konuda edindiği bilgileri ailesiyle paylaşmak için heyecanla evine doğru yola çıktı.

K.U.TURAN

 

 

5

ÜÇLÜ EKİP

Bir tane kötü adam varmış. Bu adam karısına ve çocuğuna eziyet edermiş. Bir gün evlerine iyi kalpli bir adam gelmiş. Bu iyi kalpli adam Seher ve Yiğit’e eziyet ettiğini öğrenmiş, iyi kalpli adamın adı da Taner’miş. 1-2 saat geçtikten sonra Seher ve Yiğit kaçma planı yapmışlar. Taner’in arabasına Seher ve Yiğit binip kaçmışlar, sonra bu kötü adam Yiğit ve Seher’i göremeyince çıldırmış. Yiğit ve annesi Taner’in arabasının bagajında saklanıyorlarmış ama kötü adam Seher’in parmağını kırmış. Seher acı içindeymiş sonra araba bir yerde durmuş. Burası Tanerlerin eviymiş. Taner bagaja baktığında Seher ve Yiğit’i görmüş Sonra Taner Seher ve Yiğit’e şöyle demiş;

– Ne işiniz var sizin burada, demiş.

Seher şöyle söylemiş;

– Biz kötü kalpli adamdan kaçtık, demiş.

Sonra Taner’in bir yengesi varmış. Yengesinin adı da Asiye’ymiş. Taner Yiğit’in ve Seher’in bagajda olduğunu yengesine söylemiş. Taner’in annesi Yiğit ve Seher’i evlerine kabul etmemiş sonra Taner yengesi Asiye’nin babasının evine götürmüş. Asiye’nin babası Seher’in parmağını yavaş yavaş iyileştirmeye başlamış. Bu kötü adam hemen Seher’ lerin peşine düşmeye başlamış,

Eskiden Yiğit ve annesi oyun oynarlarmış, oyunda Yiğit ve annesinin isimleri şöyleymiş;

Yiğit’in ismi Ay ışığında uğulayan kurtmuş. Annesinin ismi de Mavi tüylü geyik’ miş.

Taner’e denizden gelen kaplan ismini vermişler.Bunlar üçlü bir ekip olmuşlar. Ama bu süreçte kötü adam yeni planlar yapıyormuş. Bu kötü adam Seher’i kaçırmış. Yiğit de günlerce ağlamış. Taner Seher’i kötü adamın elinden kurtarmış. Yiğit ve annesi kavuşmuşlar. Taner ve Seher birbirlerini sevmişler ve evlenmişler. Yiğit Taner’e ilk defa baba demiş. Taner de Yiğit’i oğlu gibi sevmiş. Ama  bu kötü adam Yiğit’i almak için velayet davası açmış ve velayeti almış. Yiğit’i eve hapsetmiş. O gün kötü adam Yiğit’i dış ülkeye kaçırma planı yapıyormuş, kötü adamın Yiğit’i kaçıracağı gün gelmiş ama kötü adamın bir işi çıkmış. Evden çıktığında elektrikler kesilmiş. Kötü adamın adamlarından biri Yiğit’in odasına mum getiriyormuş ve Yiğit’in masasının üstüne mumu koymuş sonra mum yuvarlanmış ve perdelere gitmiş ve yangın çıkmış. O sırada Yiğit’in annesi kötü adamın evine geliyormuş ve Yiğit’in odasında yangın çıktığını görmüş. Daha sonra Taner ve Seher Yiğit’i kurtarmışlar. Evlerinde mutlu mesut yaşamışlar.

Yazar: A. İLAL

 

6

DERSİNİ ALAN FİL

            Bir varmış bir yokmuş. Sihirli ormanda bir fil yaşarmış bu fil çok zeki ve güçlü bir filmiş. Bir gün ormanda ormanlar kralı olmak için bir seçme düzenlendiğini duymuş ve seçmelere katılmak istemiş. Annesine şöyle demiş ;

-Annecim neden filler hiç ormanlar kralı olmuyor?

Annesi de şu şekilde cevap vermiş;

-Çünkü şu ana kadar hiçbir fil seçmelere katılmadı.

Fil de bu cevap karşısında içinden “Aslında ben neden seçmelere katılmıyorum ki yarın başlayacak zaten” diye geçirmiş içinden. Hızlıca seçmelerin olacağı yere gitmiş ve ismini yazdırmış. Kazanacağından çok eminmiş. Eve gidip yatmış…

Sabah erkenden kalkan fil geç kaldığını zannedip hızlı adımlarla seçmelerin olduğu yere gitmiş. Adaylara bir göz gezdirmiş. Adaylar : Sincap , aslan ,leopar, ve bizim fil olmak üzere 4 kişiden oluşuyormuş. İlk oyun halka atma oyunuymuş. Yıllardır kazanan ve hiç kaybetmeyen yaşlı aslan içinden şöyle düşünmüş “kesinlikle ben kazanacağım!” .Bizim fil hemen hortumu ile halkalara hızlıca teker teker geçirmiş. Diğer bir yarışmacı olan sincap ancak iki tane geçirebilmiş. Leopar ve Aslan ise birbirleri ile itişmekten hiçbir halkayı atamamışlar. Ve böylece fil sihirli ormanın kralı seçilmiş. Ve şöyle bir emir vermiş halka

-Ormandaki bütün sebze meyveleri bana getireceksiniz!

Bütün halk filin dediğini yapmış yiyecekleri file vermişler. Ormandaki bütün yiyecekleri file verdikleri için ormanda hiçbir yiyecek kalmamış. Halk çok sinirlenmiş fakat file hiçbir şey diyemezlermiş. Fil

Yaptığı yanlışın farkına varmış çok mahcup olmuş .Kendini nasıl affettireceğini düşünmeye başlamış. Ve aklına şöyle bir fikir gelmiş. Madem ben onların yiyeceklerini aldım o zaman onlara daha taze ve güzel yiyecekler vereyim diye düşünmüş. Ormanda bir bahçe yapmış ve bu bahçede yetişen sebze meyveleri halka vermiş. Halktan özür dilemiş. Bir daha asla böyle bir şey yapmayacağına dair söz vermiş. Fil ve halk böylece güzelce yaşamışlar…

A.KANDEMİR

7

BERİL’İN HAYALİ

Beril 4. Sınıfa giden, dersleri ortalama seviyede olan ve İstanbul’da yaşayan bir kızdı. Beril’in günlük rutini şöyle geçerdi:

Sabah 7’de kalkar, yatağını toplar, yüzünü yıkar kahvaltısını yapar, formasını giyer, okula giderdi.Eve gelince ödev yapar, kitap okur,yemek yer ve her gün aksatmadan en az 5 şarkı dinlerdi.Meyve yer,pijamaları giyer ve uyurdu.Beril’in en büyük hayali müzisyen olmaktı.Bu bariz belliydi  zaten.Ama çevresi bunu bilmiyordu.Çünkü Beril sesinin kötü olduğunu düşünüyordu ve bunu herkese söylerse herkesin onunla alay edeceğini düşünüyordu.Annesi ve babası o her gün şarkı dinlerken video izlediğini düşünüyorlardı.Aradan bir buçuk ay geçti .Beril’in müzik dersi vardı.Öğretmenleri herkese gelecekte olmak istedikleri meslekleri ve bu meslek hakkında bildiklerini sordu.Bazıları doktor, öğretmen,avukat gibi cevaplar verdi.Bazıları da ressam, oyuncu, veteriner olmak istiyordu ve olmak istedikleri meslekle ilgili bilgiler verdi. Sıra Beril’e geldi.

Öğretmeni:

-Beril kızım sıra sende gel bakalım.

Beril tahtaya kalktı:

-Müzisyen olmayı çok istiyorum ve İnşallah bir gün olurum. Ama bu meslek hakkında hiç bir şey bilmiyorum. Dedi utanarak. Tüm sınıf çok güldü. Beril çok utandı sanki dokunsan ağlayacaktı. Öğretmen tüm çocukları susturdu.

Öğretmen:

-Hazır dersimiz müzikken sende bize bir şarkı söyle.

Beril onunla alay edeceklerini düşündü. Ama öğretmenine karşı gelemezdi çünkü bu saygısızlık olurdu. Beril şarkısını söylerken herkes sustu. Tüm öğrenciler biraz önce alay ettikleri için çok utandılar. Beril şarkısını bitirince herkes onu alkışladı.

Öğretmen :

-Gördünüz mü çocuklar? Daha beş dakika önce dalga geçtiğiniz Beril’i şimdi alkışlıyorsunuz. Demek ki neymiş bir kelime için kimseyle alay edilmezmiş.

Sonra zil çaldı. Tüm çocuklar Beril’in yanında toplaştı. Hep bir ağızdan:

-Özür dileriz Beril. Lütfen bizi affet.

Beril:

-Ben sizi çoktan affettim. Haydi oyun oynamaya gidelim.

Beril tam kapıdan çıkarken öğretmeni yarın ilk ders velisini çağırmasını istedi. Beril “Peki öğretmenim.”dedi. Beril eve gitti. Ailesine hiçbir şey söylemedi. Saat 18: 30’ da yemek yerlerken Beril öğretmeninin söylediklerini anlatmaya başladı.

Beril:

-Anne, baba öğretmenim yarın sizi okula çağırdı.

Beril’in annesi   :

-Bir problem mi oldu kızım?

Beril:

-Hayır

Berilin babası:

-O zaman ne oldu ki.

Beril:

-Bende bilmiyorum.

Beril’in annesi:

-Neyse yarın öğreniriz ne olup ne bittiğini dedi Beril’e yan gözle bakarak.

Beril:

-Vallahi ben bir şey yapmadım. Bana inanmıyor musunuz?

Beril’in babası:

-Benim güzel kızım tabi ki sana inanıyoruz. Belki güzel bir şey oldu bilemeyiz ki dedi.

Sonra Beril’in erkek kardeşi okulda yaptıklarını anlatmaya başladı. Beril çok yorgundu. Çantasını hazırlayıp uyudu. Sabah oldu annesi Beril’in odasına girdi ve dedi ki:

-Güzel kızım haydi uyan .

Beril:

-Günaydın anneciğim. Bugün benimle okula geliyor musunuz?

Beril’in annesi :

-Tabi ki.

Beril:

-Babam da gelecek mi?

Beril’in annesi :

-İşten izin almış galiba gelecek.

Beril:

-Tamam

Sonra Beril yataktan kalktı ve elini yüzünü yıkadı. Daha sonra kahvaltı yapıp okul formasını giydi. En sonunda saçlarını toplayıp okul servisine binerek okula gitti. Ailesi de yürüyerek okula vardı. Beril’in sınıfına girdiler. Beril’in babası:

-Hocam bizi çağırmışsınız bir problem mi oldu?

Öğretmen:

-İsterseniz bu konuları dışarıda konuşalım.

Beril’in annesi:

-Tabi hocam dedi ve dışarı çıktılar.

Öğretmen:

-Dün okulda çocuklara olmak istedikleri ve bu meslek hakkında bildiklerini sordum. Sıra Beril’e gelince müzisyen olmak istediğini fakat bu meslek hakkında hiçbir şey bilmediğini söyledi.Bende şarkı söylemesini istedim.Beril şarkısını söylerken hepimizin ağzı açık kaldı.Beril’in o kadar güzel bir sesi var ki kesinlikle yarışmalara katılmalı.

Beril’in babası:

-Peki hocam önerdiğiniz bir yarışma var mı?

Öğretmen:

-15 tatilde yapılacak bir yarışma var.

Beril’in annesi:

-Peki nerede?

Öğretmen:

– İstanbul’da. Adresini ben size daha sonra söylerim siz Beril ile konuşun.

Beril’in babası:

-Peki biz Beril ile konuşalım.Başka bir şey yoksa biz gidelim.

Öğretmen:

-Başka bir şey yok siz gidebilirsiniz.

Beril’in annesi:

-İyi dersler hocam.

Saat 15:00 oldu. Beril eve geldi. Beril’e öğretmeninin söylediklerini anlattılar.Beril sevincinden uçuyordu. Günler günleri kovaladı. 15 tatil geldi çattı. O gün pazardı, yani yarışma günüydü.Beril kalkıp hazırlandı. Beril, babası, kardeşi ve annesi evden çıktı. Yarışma alanına geldiler. Beril’in kalbi sanki yerinden çıkacaktı ve beklenen an geldi.Beril şarkısını söyleyip tüm jürilerden tam not aldı. Yani yarışma 1’incisi oldu. Beril konuşmasını yapmaya başladı:

-Benim bu yarışmaya girmemi sağlayan sevgili öğretmenime, bana her konuda destek olan aileme ve son olarak değerli jüri üyelerimize çok teşekkür ederim dedi.

Eve gittiler. Öğretmen yarışma sonuçlarını Beril’in annesini arayıp öğrendi. Beril’in annesinden telefonu tebrik etmek için Beril’e vermesini istedi. Beril:

-İyi günler öğretmenim.

Öğretmen:

-İyi günler Beril. Yarışmayı kazandığını duydum .Seni tüm içten dileklerimle tebrik ediyorum.

Beril:

-Çok teşekkür öğretmenim. Her ne olduysa sizin sayenizde oldu dedi ve birkaç dakika daha konuşup telefonu kapattılar. Beril diğer senelerde düzenlenen yarışmalara da katıldı. Çoğunda birinci oldu. Birinci olamadığı yarışmalar da oldu.O yarışmalar da kazanan kişiyi tebrik eder ve hiç üzülmezdi.Çünkü üzülse bu diğer yarışmalara ve derslerine de yansıyabilirdi.Yıllar yıllar geçti ve Beril büyüdü. Çok iyi bir üniversite okudu. Müzisyen olma hayali hala Beril’in içindeki bir hayaldi.Bir şarkı yarışmasına daha katıldı.Ama bu yarışma büyük ödüllü ve televizyonda yayınlanacak bir yarışmaydı.Beril bu yarışmayı da kazandı.Beril’i tüm Türkiye o yarışmada tanıdı. Beril yarışmadan birkaç ay sonra bir albüm çıkardı. O albümün ardından farklı bir albüm o albümden sonra farklı bir başkasını, derken Beril hayalini gerçekleştirdi. Müzisyen oldu.

Bu hikayeyi okuyan siz sevgili çocuklar hayalinizin peşinden gidin ve asla pes etmeyin.

C.TOPRAK

 

8

AZİM

Daha 3. 4 yaşındaydım, etrafımda olan bitenlere yeni yeni anlam vermeye başlamıştım. Evimiz dedemlerin evinin karşısındaydı. Ben ara sıra canım sıkılınca camdan dışarıya bakardım, dedeme ve babaanneme el sallardım. Onlar da bana el sallarlardı.

Bazen ben camdan bakarken beni gördüklerinde benim yanıma gelirlerdi. Bazen de annem onları görünce beni onların yanına götürürdü. Bir gün yine camdan bakarken çocukların evimizin önünden bisikletlerle hızla geçtiğini gördüm. Ben de binmek istiyordum çok merak ediyordum. Akşam babam eve gelir gelmez çocukların bisiklete bindiklerini söyledim. Babam:” Kızım onlar büyük çocuklar sen daha küçüksün” deyip geçiştirdi. Ertesi gün yine camdan bakarken çocukları bisikletle geçerken gördüm. Artık ne zaman bir ses duysam cama koşuyordum onlar mı diye. Annem de beni izliyordu nereye baktığımı gözlüyordu.

Bir gün babam bizi bir alışveriş merkezine götürdü. Orda bisikletler vardı ben de hemen koşup yanlarına gittim. Bisikletleri incelemeye başladım çok güzellerdi. Babam beni kucaklayıp bisikletin üzerine bindirdi, çok heyecanlanmıştım. Biraz bisikletin üzerinde durduktan sonra babam beni indirdi. İhtiyaçlarımızı almak için alışverişe başladık. Ama benim aklım bisiklette kalmıştı. Biz annemle alışverişe devam ederken babam gözden kayboldu. Biraz sonra babamı uzaktan gördüm, bisikletlerin olduğu bölümde yetkili kişilerle konuşuyordu.

Sonra babam bizim yanımıza geldi. Alışverişimiz bitmişti artık aldığımız şeylerin parasını ödemek için kasa bölümüne doğru ilerlerken,

babam bizi bisikletlerin olduğu reyona doğru yönlendirdi. Babam bana hangisini beğendiğimi sordu. Ben yine çok heyecanlanmıştım. Karar veremiyordum ve biraz düşündükten sonra birini seçtim ve bisikleti aldık. Eve geldiğimizde artık geç olmuştu. Ama ben hemen bisiklete binmek istiyordum. Babam da beni kırmayıp paketli ve parçalı olan bisikleti kurmaya başladı. Ben de bisiklet biter bitmez hemen

üzerine bindim. Arka tekerleklerin yanlarında iki tane daha tekerlek vardı. Ben merakla bakıyordum, bu tekerlekler bisikleti kullanmasını bilmediğim için düşmeyeyim diye emniyet içinmiş. Ben bir an önce binmek için  sabırsızlanıyordum. Paketten yeni çıktığı için bisikletin tekerlekleri temizdi ve evin salonunda babamın yardımı ile binmeye başladım. Biraz bindikten sonra babam beni indirmek istedi.

Ben inmek istemiyordum. Biraz daha binmeye devam ettim. Sonra bir baktım ki sabah olmuş; babam yoktu işe gitmişti. Ben hemen kalkıp bisikleti kontrol

ettim, bisiklet yerinde duruyordu. Annem aksam bisikletin üzerinde uyuduğumu söyledi. Bisikletin üzerinde otururken başımı duvara yaslayıp

uyumuş kalmışım. Hiç inmek istememiştim zaten. Ben uyuyunca babam beni uyandırmadan kucaklayıp yatağıma yatırmış. Annemle kahvaltı

yaptık. Ben hemen bisiklete bindim ama süremiyordum, annem bana yardım etti. Her bisikleti sürmek istediğimde annem veya babam bana yardım ediyordu.

 

Birgün yine evde oyun oynarken dışarıdan sesler duydum. Mahalledeki çocuklar bisikletle geçiyorlardı. Çok üzülüyordum, bisikleti süremiyorum diye. Hafta sonu kuzenlerim bize misafirliğe gelmişti. O da bisikletini getirmişti. Annem,babam ve halam, kuzenim ve ben sokağa çıkıp bisikletleri çıkardık. Başladık bisikletlere binmeye kuzenim sürebiliyordu bisikleti ama ben olduğum yerde kalmıştım. Bisikleti süremiyordum Babam ve annem beni tutarak bisikleti sürmeme yardım ediyorlardı.

Bir türlü pedalları çeviremiyordum. Halam haftaya tekrar gelebileceklerini

söyledi. Kuzenim bana bisikleti sürmemi öğrenmem için yardım edecekti. Ben de hafta sonunu sabırsızlıkla beklemeye başladım. Ama ben

arada bir deniyordum süremesem de. Cumartesi gecesi heyecandan uyuyamadım. Sonra bir baktım ki sabah olmuş. Uyanır uyanmaz pencereye

koştum. Kuzenimi beklemeye başladım. Annem kahvaltıyı hazırlamış beni çağırıyordu ama ben pencereden ayrılırsam onların geldiğini göremem

sanıyordum. Ben camdan bakmaya devam ediyordum. Annem tekrar çağırdı beni sofraya ben de oflaya puflaya gittim.Tam sofraya oturdum ki dışarıdan sesler duydum.Hemen kapıya koştum. Halamlar gelmişti.Kapıyı açtım ve kahvaltıya oturduk apar topar bir şeyler yiyip hemen bisikletimi aldım ve sokağa indirdim.

Heyecanla pedalları çevirmeye çalışıyordum. Annem ve babam halam ile muhabbete dalmışlardı. Ben denemek istedim ve biraz zorlanarak yavaş yavaş

çevirmeye başladım pedalı. Bir süre sonra ayaklarımı sıra ile nasıl kullanacağımı öğrendim. Artık biraz daha rahat çeviriyordum pedalları. Bir iki saat

bisiklete bindikten sonra başarmıştım artık, tek başıma sürebiliyordum. Çok mutluydum kendimle gurur duyuyordum.

Şimdi biraz düşününce o yaşlardaki bisiklet sürme çabam başkalarına basit geliyordu ama benim için büyük bir başarıydı. Ne olursa olsun vaz

geçmeyip yılmadan devam etmem beni hedefime ulaştırdı ve bu olaydan sonra anladım ki insan gerçekten istediği bir şeyi karşılaştığı zorluklara rağmen

azim ile çalışırsa istediğini elde edebilir.

 

 

                                                 E.AYDIN

 

 

 

 

 

9

PAMUK

Mehmet adında biri varmış. Hiç kimsesi yok yapayalnız  yaşıyormuş. Şehirde  havalar soğumuş. Dışarıda kar yağıyormuş. Her taraf beyaza bürünmüş. Yollar Kapanmış, okullar kar nedeniyle tatil edilmiş. Sokaklar bomboş.

Mehmet alışveriş yapmak için markete doğru yola çıkmış. Mehmet markete doğru ilerlerken bir ses duymuş sesin geldiği tarafa doğru ilerlemiş sonra o sesin kimden geldiğini görmüş. O annesini kaybetmiş küçük bir köpek yavrusundan geliyormuş. Mehmet ilk önce bu köpeği almak istememiş fakat sonra almış. Çünkü eskiden bir köpeği varmış onu kaybetmiş. Mehmet köpeği eve getirdikten sonra ismini Pamuk koymuş. Pamuğun her tarafı kir içindeymiş. Onu bir güzel yıkamış temizlemiş. Mehmet onu çok sevmiş. Mehmet Pamuğa 2 yıl bakmış beslemiş onu eve aldıktan sonra kışın diğer sokak hayvanlarına bakmış. Onlar için kaplara yemek ve su bırakıyormuş. Aradan aylar geçmiş. Mehmet artık Pamuk’la ilgilenmemeye başlamış. Bir iş olsa onu hiç düşünmeden evde tek başına bırakıp gidermiş. Önüne 2 kap yemek koyar 2-3 gün eve hiç uğramazmış. Pamuk bir gün Mehmet’in önüne geçip onun evden çıkmasını ,onu bırakıp gitmesini havlayarak engellemeye çalışmış. Mehmet’in bir gün Londra’ya iş görüşmesi için işi çıkmış. Mehmet Pamuğu Londra’ya götürmek istememiş. Ne yapsam diye düşünmeye başlamış. Aklına hayvan barınağına bırakmak gelmiş. Londra’ya gideceği gün gelmiş. Pamuğu barınağa bırakmak için götürmüş. Fakat Pamuk barınaktan kaçarak Mehmet’i havaalanına kadar takip etmiş. Mehmet Pamuğu fark etmiş. Uçak kalkmak üzereymiş. Mehmet yanında Pamuğun en çok sevdiği oyuncak

topunu ileriye atarak hızlı adımlarla uçağa binmiş. Ve Pamuk topu aldığı sırada Mehmet’in uçağa bindiğini gördükten sonra uçağa yetişerek uçağın önünü kesmiş. Ama uçak durmamış. Herkes camdan bakarken Mehmet utancından bakamamış. Pamuk günlerce hatta aylarca Mehmet’i havaalanında beklemiş. Kalabalıkta kuyruğuna basan eziyet eden insanlar olmuş. Pamuk aylarca aç ve susuz beklemiş ve bitkin düşmüş. Sonra Ahmet adında bir çocuk Pamuğu fark etmiş. Pamuğu veterinere götürüp kontrol ettirmiş. Veteriner onun hasta olmadığını

söylemiş. Ahmet o zaman niye bu halde demiş. Ahmet sonra havaalanına gidip bu durumu araştırmış. Görevliler sahibinin onu bırakıp gittiğini söylemiş ve Ahmet  çok sinirlenmiş. Pamuk aylarca bekledikten sonra Mehmet’i rüyasında kendi yanına geldiğini görmüş. Hemen uykudan kalkıp etrafa bakmış. Ama Mehmet’i görememiş. Pamuk birkaç gün sonra bir hastalığa yenik düşmüş.

 

                                                   E.K.KURBAN

10

Kumru ile Serçe

Günlerden bir gün Denizli’ de iki kuş, sürülerinden ayrılıp birbiriyle tanışmışlar, birisi serçe diğeri kumru.

Ait oldukları grupta mutlu değillermiş. Kuş sürüsünün başkanı göç etme zamanı gelince bunlara sormadan aklına esen yere göç eder bunlar da onu takip ederek hiç bilmedikleri yerlere gitmek, oraya alışmak zorunda kalırlarmış.

Kumru ile Serçe tanıştıktan sonra birbiriyle arkadaş olmuşlar. Birbirlerine çok ısınan bu ikili kendilerine yeni bir sürü takımı kurup, kararları demokratik bir şekilde almaya karar vermişler. Gruba katılan diğer kuşlara da demokrasi örneği sergileyerek onların düşüncelerine saygı gösterirlermiş. Sonbahar mevsimi gelip, bulundukları yerde havalar soğumaya başlayınca sürüsünü toplayıp birlikte karar vererek göç edecekleri yerlere birlikte karar verirlermiş. Göç etme günü gelip çatmış. Birlikte karar alan ekip üyesi kuşlardan biri:

-Gideceğimiz yerde beslenebileceğimiz buğdaylar olsun, iklimi sıcak olsun su bulabilmek kolay olsun demiş.

Diğer kuşlar da onu destekleyici yönde fikir beyan edince ekip başkanı olan kumru ve serçe Mısır’ a göç edelim orası sıcak olur, hem orda buğdaylar olgunlaşmıştır. Nil Nehri de var, susuzluk da çekmeyiz deyince sabaha doğru Denizli’den uçup Akdeniz üzerinden başkent olan Kahire’ye varmışlar. Şehrin yamaçlarında konaklamak için ağaçlar, ağaçlarda da kuş evleri varmış. Kendilerine uygun bir kuş evi seçip yerleşmişler. Burası onların yaşamlarını sürdürebilmeleri için uygun bir yermiş. Kararlarını birlikte aldıklarından kavgaları da olmaz mutlu bir şekilde yaşarmışlar.

Siz siz olun arkadaşlarınızla birlikte oyunlar oynarken onların da fikirlerine saygılı olun. Aksi halde kimse sizinle oynamayıp başka arkadaşlıklar bulurlar.

                                                               E.Y.KISA

 

 

 

 

11

ÖMER İLE SELİM

Selim iki çocuklu ailenin ilk çocuğudur. Geçimlerini çiftçilikle sürdürmektedirler . Babası çobandır. Annesi ise tarlada çalışır. Selim annesiyle tarlaya gider hem annesine yardım eder, hem kardeşiyle oynardı. Bazen de babasıyla koyunları otlatmaya gider kuzularla oynardı. Onlara isim koyardı. Selimler beslediği koyunlardan peynir, süt elde edip satar bunun la geçimini sağlarlardı. Günlük kazançları çıkıyordu. Artık Selim’in okula başlama yaşı gelmişti. Babası Selimi okula kaydettirdi. Selim okula başlayacağı için çok heyecanlıydı, okula başladı.

Selim arkadaşlarını, okulunu, öğretmenini çok sevdi. Okuldan gelince annesine kardeşine okulunu çok sevdiğini anlattı. Selim artık 3.sınıf olmuştu. Selimlerin köyüne bir öğretmen atandı ve ailesiyle birlikte köye yerleştiler. Öğretmenin Selim’le aynı yaşta bir tane oğlu vardı. Adı Ömer’di. Çok şımarık bir çocuktu. Selimle aynı sınıfta okuyorlardı. Ömer, Selimi fakir diye hep küçük görüyor ağlatıyordu. Bir gün Selim’le okulda tartışıp kavga edip Selim’i ağlatmıştı. Öğretmen içeri girince ne olduğunu sordu. Selim öğretmenine olanları anlattı. Öğretmeni Ömer’e yaptığının yanlış olduğunu söyleyerek Selim’i teselli etti. Selim annesiyle babasına da Ömer’in yaptıklarını anlattı. Babası Selime üzülmemesini ve fakirliğin ayıp olmadığını anlattı. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Ömer, yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu anladı. Hatasının farkına vardı. Ömer, Selim’in, yanına gidip ondan özür diledi. Artık Selim’le Ömer çok iyi iki arkadaş oldular.Okulda beraber oynuyorlardı. Beraber ders çalışıyorlardı. Kitap okuyorlardı. Hafta sonları Ömer Selimler’ e geliyor. Beraber kuzu otlatıyorlardı. Ömer kuzularla oynamaktan zevk alıyordu. Günler böyle geçti. Selim 4. sınıfı bitirmişti. Ortaokula gidecekti. Ama köylerinde ortaokul yoktu. Selim’ in  başka yerde okuması gerekiyordu ama maddi durumları olmadığı için gidemiyordu. Annesiyle babası bu duruma çok üzülüyorlardı. Selim’in okumasını çok istiyorlardı. Ömer Selim’le aynı okulda okumak istiyordu. Ömer Selim’in durumunu babasına anlattı ve ona yardım etmesini söyledi. Babası Selim’in babasını yanına çağırıp Selim’in devletten burs alabileceğini söyledi. Onlara burs almaları için yardım etti. Bu duruma Selim ve ailesi çok sevindiler. Ömer de bu duruma çok sevindi. Babasına teşekkür etti. Selim annesinden, babasından ,kardeşinden ayrılacağı için üzülüyordu. Ama bir yandan okuyacağı için çok sevinçliydi. Selim annesiyle, babasıyla, kardeşiyle vedalaşıp yeni okuluna başladı. Orada çok başarılı oldu okudu ve doktor oldu. Babası onunla hep gurur duydu. Selim Ömer’in ve babasının yaptığı iyiliği hiç unutmadı, onlara hep minnettar kaldı.

F.KABAK

12

HATALARINDAN DERS ÇIKARAN TİLKİ

Uzaklarda bir yerde küçük bir orman vardı. O ormanda Lider Aslan, fare, ayı, baykuş, kaplumbağa, tavşan, tilki, yılan ve sincap yaşardı. Herkes kendi alemin de yaşar, kimse kimseye zarar vermezdi. Ama o gün orman için bambaşka bir gün başlıyordu.

Tilki uyurken tavşan, çok ses yaptığı için tilki, tavşanı uyarmıştı.

Tilki:

  • Tavşan kardeş çok ses yapıyorsun.

Tavşan:

  • Rahatsız oluyorsan git buradan.

Tilki buna çok ama çok sinirlendi ve intikam almak için planlar yapmaya başladı. Tilki planını yapmış, tavşanı kaçırmaya karar vermişti. Tilki, tavşanı bu akşam herkes uyuduktan sonra kaçıracaktı. Fakat çok dikkat etmeliydi çünkü tavşan kardeşte bu akşam misafir vardı. Tavşan ile misafir sincap o akşam geç saatlere kadar konuşup eğlendiler. Saat epeyce geç olduğunu fark etmeden uyuya kaldılar. Sonunda tilkinin istediği olmuştu ve harekete geçmek için hazırlanmaya başladı. Tilki, tavşanın kapısını açmak için uğraşırken bir de ne görsün, kapı zaten kilitli değildi. Kolayca içeri girip tavşanı kaçırmak için başına çuval geçirdi. Tilki, kaçırdığı tavşanı ormandan uzak bir depoya götürdü. Yüzünü açtığında bir de ne görsün, tavşan yerine sincabı kaçırmış. Ne yapacağını bilememiş, telaş içinde etrafta dolanırken sabah olmuştu. Tavşan sabah uyanınca sincap kardeşi yanında göremedi ve korktu. Daha sonra ormanda sincabı aramaya başladı. Herkese koşup haber verdi ve bütün orman sincap kardeşi aramaya başladılar. Daha sonra Lider Aslanın yanına gidip durumdan haberdar ettiler. Lider Aslan, ormandaki diğer hayvanları sakinleştirip sincabı aramak için özel grup kurdu. Özel gurup ormanda dağılıp, ‘’Sincap neredesin, bizi duyuyorsan ses ver’’ diyerek sincabı aramaya başladılar.  Artık güneş batmış etraf kararmıştı özel grup geriye dönmek zorunda kaldı. Günler geçti ama sincap kardeş bulunamamıştı. Lider Aslan, bu sefer bütün ormanı görevlendirip komşu ormanlara gitmelerini söyledi. Yeni gün doğduğunda bütün orman sincap kardeşi arıyordu fakat arlarında bir kişi eksikti. Bu durumda bir terslik olduğunu Lider Aslan far etti ve eksik olan kişinin tilki olduğunu anladı. Bir yandan tilkiyi bir yandan sincabı aramaya başladılar.

 

Ayı:

-Arkadaşlar lider hasta olmuş. O yüzden ertesi gün yola çıkacağız.

Sabah olmuş yola koyulmuşlar tam o sırada yağmur başladığı için durmuşlardı. Herkes bir ağacın altına saklanmış, ama yağmur dakikalar saatler geçtikçe çoğalıyor, bir türlü dinmek bilmiyor. Hava kararmış, yağmur dinmişti.

Lider Aslan:

  • Hava karardı en iyisi sabah yola devam etmek.

Acıkan varsa herkes çantasındaki yiyecekleri yesin.

Fare:

-Benim çantam yok galiba evden almayı unuttum.

Bütün hayvanlar fareye yiyeceklerinden teker teker verdiler. Bunun üzerine fare çok etkilenmiş. Paylaşmanın ne kadar güzel olduğunu bir kez daha anlamış. Bütün hayvanlar yemeklerini yiyip uykuya dalmış. Sabah olmuş ve yola koyulmuşlar. Yolun yarısından fazlası bitmiş. Çok yoruldukları için biraz dinlenmişler.

Lider Aslan:

-Az kaldı arkadaşlarım şu dağı görüyor musunuz? O dağı aşınca varmış olacağız.

 

Hep birlikte yola koyuldular ve en sonunda komşu ormana vardılar. Komşu orman o kadar farklı ve değişik ki yılan ve baykuşun dikkatini çekmiş. Çok düzenli ve güzel bir orman. Lider Filin evine doğru geldiler.

Lider Fil:

-Hoş geldiniz Aslan ve arkadaşları. Sizi buraya getiren konu ne ormanda bir sorun mu var?

Lider Aslan:

  • Hoş bulduk fil kardeş. Ormanda bir sorun yok. Sadece sincap ve tilki kayıp. Günlerce aradık ama bulamadık en iyisinin sana gelmek olduğunu düşündük. Bize yardım eder misin?

Lider Fil:

-Tabi ki yardım ederim, önce biraz dinlenip yemeğimizi yiyelim yemek yerken konuyu anlatırsın. Neler olup bittiğini çok merak ediyorum.

Sonra hep birlikte yemek yiyip konuyu anlatır.

Tavşan:

-O gün akşam bende kaldı sabah kalktığım da evde yoktu. Nereye gittiğini bilmiyorum onu çok merak ediyorum.

Karınları doyduktan sonra hep birlikte yola koyulup kendi ormanlarına geldiler. İlk önce biraz dinlendiler, sonra konuyla ilgili bilgi almak istedi.

Lider Fil:

-Aslan kardeş herkesi buraya toplamanı istiyorum. Hepsi ile teker teker konuşmak bilgi almak istiyorum.

Bütün hayvanlar Filin yanına gelmişler ve tek tek konuşmaya başlamış. Lider Fil tilkinin konuşmalarından şüphelendi. Bunun üzerine onu takibe aldı, gece olunca Tilki Sincabın yanına gitti. Ama Filin onu takip ettiğinin farkında değildi. Tam çıkarken Fil ve arkadaşları ile göz göze geldi ve bir anda Tilki çok korktu. Sincabı kurtarıp. Tilkiye ona unutamayacağı çok güzel bir ceza verdiler Lider Fil ve Lider Aslan. Tilki yaptıkları için çok pişman oldu ve bir daha kimseye zarar vermemesi gerektiğini öğrendi ve arkadaşı Sincaptan özür diledi.

Öfkeyle kalkan zararla oturur.

İ. GÜLER

13

 

ADA VE TAVŞANLARI

Bir gün Ada dışarı bahçeye köpeğini dolaştırmaya çıkardı. Sonra Ada köpeğini dolaştırırken zaman geçmiş, Ada daha sonra köpeğini eve bırakıp arkadaşlarıyla parkta oyun oynamışlar, o sırada Ada ve arkadaşı Melis oralarda dolaşan tavşanları görüp, diğer arkadaşlarını çağırmışlar. Sonra Ada ve arkadaşları tavşanları sevmişler, tavşan taklidi yapmışlar. Daha sonra herkes evinin yolunu tutmuş. Ada ise biraz gün batımını izlemiş ve evine gitmiş. Yemeğini yemiş, ödevini yapmış, dişlerini fırçalayıp, yatağına yatmış ve uykuya dalmış. Ada rüyasında parkta gördüğü tavşanlarla geziyordu ve sonra tavşanlar izlediği gün batımındaki bulutların üzerine çıktı ve Ada’ya bir parça bulut getirdi. Ada daha sonra uçmaya başladı ve bulutların üzerine çıktı. Bulutlarda zıpladılar sonra azıcık daha oynayıp, bulutlardan indiler ve gün batımını izlemeye başladılar. O sırada birisi Ada’ya dokunuyordu. Ada gözlerini açtığında rüyada olduğunu anladı. Ada okula geç kalmıştı, hemen üzerini değiştirip, kahvaltısını yapıp, okula gitti. Ders başlamıştı, Ada öğretmeninden özür diledi ve derse girdi. Ders bittiğinde Ada dün parkta buluştuğu arkadaşlarını çağırdı ve rüyasında gördüğü olayları anlattı. Arkadaşları hep bir ağızdan “keşke bizde böyle bir rüya görebilseydik” dediler. Ders zili çaldı ve sınıfa gittiler. Okul bitti, Ada eve gitti ve yemeğini yedi daha sonra köpeği Kara’yı dolaştırmaya çıkardı. Köpeğini gezdirdikten sonra köpeğini eve bırakıp, annesinden izin aldı ve parka gitti. Ada ve Melis çok takın arkadaşları. Ada ve Melis dünkü parktaki çimenlik alanda gördüğü tavşanları aradılar. Onları görünce çok sevindiler. Ada, bu sefer yanında havuç ve marul getirmişti. Ada ve Melis havuçları ve marulları tavşanlarla yedirdiler. Ada ve Melis daha sonra parkta oynayıp evlerine gittiler. Ada eve gelince üzerini değiştirip, ellerini yıkayıp, yemeğini yiyip annesine gördüğü rüyayı anlatmaya başladı. Annesi dinledi, Ada anlattı.. Annesi Ada’nın anlattıklarını duyunca şaşırdı. Ada daha sonra kitap okuyup, oyun oynayıp, meyvesini yiyip uyudu. Ertesi gün Ada okula gidip derse girdi. Öğle arasında Ada eve gitti. Yemeğini yiyip erken çıktı ve parktaki tavşanlara havuç götürüp yedirdi. Ada daha sonra okula gitti, derse girdi. Teneffüs zili çaldı, Melis’e şöyle dedi:

– Benim canım bu aralar evde çok sıkılıyor, ben tavşan sahiplenmek istiyorum ama tavşanlar evde beslenebilir mi acaba? Sen daha önce tavşan beslediğin için bunu biliyor olmalısın.

Melis:

– Evet evde tavşan beslenebilir ama onlara ilgi göstermelisin, onları düzenli beslemelisin. Ayrıca bu durumu ailene bildirmelisin.

Ada:

– Aileme bildireceğim ama önce sana danışmak istedim.

Melis:

– Tamam neyse ders zili çaldı geç kalmayalım.

Meclis ve Ada derse girdi. Diğer teneffüs Ada Melis’e “bu sefer de büyük parka gidelim” dedi.

Melis:

– Tamam.

Okul bitti, Ada bu sefer okuldan çıkınca direk büyük parka gitti. Melis’le oynadılar,  zıp zıpa bindiler ve at sevdiler. Sonra hava kararmaya başladı, Evlerine döndüler. Ada, annesine tavşan istediğini söyledi. Annesi kabul etmedi. Ada azıcık daha ısrar edince, annesi kabul etti. Fakat Ada, annesine parktaki tavşanları sahiplenmek istediğini söyledi. Annesi kabul etti. Ertesi sabah annesi ve Ada parka gidip, oradaki tavşanları alıp veterinere götürdüler. Tavşanlara aşı yaptırdılar, daha sonra Ada ve annesi eve döndü. Ada artık tavşanlara ad takmak istiyordu. Ada rüyasında ona bulut getiren tavşanın adını Bulut koydu. Bulut en küçük tavşandı, en büyüğün adını Pamuk, ortancasının adını ise Gün batımı koydu. Ada çok mutlu oldu. Artık canı hiç sıkılmıyordu. Tavşan ve köpeği ile çok mutluydu.

Gökten üç tavşan düştü.

Biri bu öyküyü okuyana, biri yazana, biri de dinleyene                                                                                                                                       İ.S.TONKUL

14

Mehmet

Küçük bir kasabada Mehmet adında bir çocuk varmış. Bu çocuk ortaokula gidiyormuş. Mehmet çok çalışkan ve başarılı bir çocukmuş. Dönem sonunda Mehmet okul birincisi olmuş. Yılsonunda öğretmeni Mehmet’i yanına çağırmış, öğretmeni Mehmet’e “mutlaka okumalısın” demiş. Mehmet de okumayı çok istiyormuş ama maddi imkanları kısıtlı olduğu için okuması zormuş. Abisi de şehirde okuduğu için ailesi zar zor şartlarda ancak onu okutabiliyormuş. Mehmet küçük bahçelerindeki söğüt ağacının altında hayallere dalar gökyüzünü seyredermiş. Mehmet  hep okumayı hayal eder arkadaşlarından ödünç aldığı kitapları büyük bir heyecanla okuyup bitirirmiş. Ortaokuldan mezun olmuş ancak sonrası için üzgün üzgün düşüncelere dalmış. Annesi ile babası ekonomik sıkıntılarını konuşurken onları duymuş ve yine söğüt ağacının altında düşüncelere dalmış. Ancak çalışırsam belki okuyabilirim diye düşünmüş . Aklına hurda satmak gelmiş. Yaşadığı kasabaya bir köprü yapılıyormuş. Sabah erkenden köprünün yapıldığı alana gitmiş orada satabileceği kağıt plastik ne kadar hurda varsa toplamış ve eve taşımış. Hepsini odunluğa saklayıp, kasaba meydanına gitmiş, oradaki dükkan sahiplerinden hurda kağıt ve plastik eşyaları kendisine vermelerini rica etmiş. Mehmet çok efendi bir çocuk olduğu için market ve birkaç mağaza ona hurdaları vermeyi kabul etmiş. Eve sevinçli sevinçli dönerken komsunu ve onunla aynı yaştaki kızın annesi ile konuşurken görmüş ve yanlarına gitmiş. Selam vermiş ama hiç kimse oralı olmamış. Komşu kadın annesine heyecanla kızını şehirdeki okula ve özel yurda kayıt yaptırdığını anlatıyormuş. Annesi komşusunu ve kızını tebrik edip oradan evlerine doğru yürümeye başlamışlar. Annesi oğlunun okumayı ne kadar istediğini bildiği için ve onu okula gönderemeyeceği için üzgün ve mahcup hiç konuşmadan evlerine girmişler. Annesi yemek hazırlarken Mehmet o söğüt ağacının altında yine hayallere dalmış. Eğer okumak istiyorsam çok çalışmalıyım diyerek mırıldanmış ve o gün erkenden uyumuş. Sabah erkenden kalkıp yine köprüye gitmiş, orada bulduğu yeni hurdaları evindeki kömürlüğe taşımış ve meydana gidip konuştuğu market ve mağazaları dolaşmış orada bulduğu hurdaları da el arabasına doldurup evlerinin bahçesine götürüyormuş. O sırada dün karşılaştığı komşu ve kızı görmüş, ona ne yaptığını sormuşlar alay eder gibi. Akşamda annesine gelip sizin oğlan çöpçü olacak herhalde akşama kadar odunluğa çöp taşıdı diye anlatmışlar. Annesi mahcup ve üzgün hiçbir şey diyememiş. Onlar gittikten sonra Mehmet annesine ne yapmaya çalıştığını anlatmış. Annesi ve babası onun bu çabasını takdir etmişler ama ellerinden bir şey gelmediği için üzülmüşler. Mehmet köprü yapımı için kasabaya gelen mühendisin dikkatini çekmiş ve onu birkaç gün takip etmiş. Sabah erkenden köprü inşaatında hurda toplayan çocuk öğleden sonra markette çalışıp buradaki mağazalarında hurdalarını toplayıp evin yolunu tutuyormuş. Ertesi gün mühendis Mehmet ile tanışmak için erkenden köprünün yapıldığı alana gitmiş ve onunla tanışmış. Mehmet’i araştırmış muhtara sormuş. Muhtar Mehmet’in çok çalışkan bir çocuk olduğunu ve ailesinin maddi durumundan dolayı onu okutamayacağını abisinin de yarı burslu olarak şehirde okuduğunu anlatmış. Mühendisin kendisinin de zor şartlarda okuduğu zamanlar aklına gelmiş. Bunu telefonda eşine de anlatmış mutlaka bu çocuk için bir şeyler yapmalıyız diye düşünmüşler ve çevreleri sayesinde Mehmet’e burs bulmuşlar. Mühendis her şey netleşince Mehmet’in evine gidip anne ve babası ile konuşmuş onlara durumu anlatmış, onlarda çok sevinmişler. Mehmet gelince mühendis abisini evde görünce şaşırmış. Her şeyi öğrenince çok sevinmiş ve bütün gece sevinçten uyuyamamış. Yine sabah erkenden kalkıp çalışmaya devam etmiş. Okul dönemi gelince şehirdeki okula burslu olarak kayıt yaptırmışlar. Mehmet artık çok mutluymuş. Okul hayatı boyunca hep çalışmış çabalamış ve oda mühendis olmuş. Mezun olup iş güç sahibi olunca ilk işi imkânı olmayan başarılı bir çocuğa burs vermek olmuş. Mehmet ve abisi çalışkanlıkları ve iyi insanlar sayesinde iyi birer meslek sahibi olmuşlar. Ve çalışma hayatlarına başlayınca onlarda başka ihtiyacı olan çocuklara burs vererek başkalarına yardım etmişler.

                                                                             K.DOĞAN

15

GERÇEK DOSTLUK

Onunla karşılaştığımda 3-4 yaşlarında idik. Onların evine taşınmıştık. Meğer biz onunla akrabaymışız. Annelerimiz teyze kızıymış. Bir  arkadaşım daha olmuştu ama, bu arkadaşımı kendime daha çok yakın hissediyordum. Artık ismini açıklıyorum(Canım arkadaşım Kadir Utku)

Birbirimizi sık sık görüyorduk. Oyunlar oynuyorduk. Her anımız eğlenceli geçiyordu. Birbirimize daha çok ısınmıştık. Bir gün annemle Emel ablalara gittik Emel abla Kadir Utku’ nun  annesi. Biz hemen başka bir odaya gidip arabalarımızla oynamaya başladık. İkimizin de Tofaş’ı vardı. Kendimizi baya oyuna kaptırdık.

Emel abla bize kek ve çay ikram etti. Onlar annemle sohbet ediyorlardı. Biz de oyunumuza devam ettik. Sonra akşam oldu evimize döndük. O gün harika bir gündü çok eğlendik. Sonra günler aylar geçti. Biz 1.sınıfa gidecektik. Okullar açıldı kayıtlarımızı yaptırdık sonra okulun ilk günü ben öğle gidilecek sanıyordum meğer sabahtan gidilecekmiş 2 saat kadar durup gelecekmişiz. Annemlerle biz çarşıdaydık Okul için birkaç şey almaya gitmiştik .Annemin telefonu çaldı arayan da Kadir Utku’nun annesi Emel ablaydı. Anneme dedi ki neredesiniz biz sınıftayız annem şaşırdı sonra Emel abla dedi ki bizim oğlanlar aynı sınıfa denk geldi sonra konuşma bitti kapattı telefonu. Annem bana söyledi Ben de çok sevindim Kadir Utku ile aynı sınıfta olmamıza. Ertesi gün okula gitmek için heyecanlanıyordum. Hazırlanıp annemle okula gittik. Annem öğretmenimle tanıştı sonra ben de tanıştım. Sonra Kadir Utku ile vakit geçirdik öğretmenimiz bize çanta ve balon verdi. Balonla oynadık. Zil çaldı hepimiz evlere dağıldık.

Şuan 4. Sınıftayız Kadir de dahil bütün sınıf arkadaşlarımı seviyorum iyi ki onları tanımışım.

Kadir utku umarım dostluğumuz daim olur. Büyüyünce birbirimizi unutmayız

Gerçek dostluk bakidir.

M.CANER

 

16

SUÇLU KİM

Bir varmış bir yokmuş bir orman varmış.Bu orman farklı tür hayvanlara ev sahipliği yaparmış. Bir gün ormanda ses duyulmuş. Bu ses hayvanlardan geliyormuş.

Üst üste konuşmalar başlamış. Konuşanlar tavşan, sincap, maymunmuş.Bu sesleri duyan, yaşlı baykuş:

-Bu ses ne sebebi nedir?

Tavşan:

-Her ay her hayvan 1 tane yiyecek getirdiği kasa boş.

Baykuş üzgün bir sesle:

-Bu nasıl olur bunu yapanı hemen bulmalıyız bir plan yapmalıyız.

Tavşan:

-Hadi çabuk bulalım.

Baykuş:

-Bence herkesten yeniden yiyecek toplayalım ve kasadakileri çalan yine çalmaya gelir.

Tavşan:

-İyi fikir yarın toplayalım herkesi.

Yarın olmuş ve herkes meydana toplanmış baykuş kasayı getirmiş ve herkesten bir tane yiyecek koymasını söylemiş.

Aslan merakla:

-Neden yeniden topluyorlar ki?

Zebra:

-Yiyecekler çalınmış galiba onu bulmak için, demiş.

Gece olmuş baykuş yiyecek kasasının yanına gitmiş. Tavşan da oradan geçiyormuş ve baykuşun şaşkın bakışlarını görmüş

Tavşan:

-Neden öyle duruyorsun donuk bir şekilde?

Baykuş:

-Yine çalınmış yiyecekler, demiş.

Tavşan:

-Yarın bütün hayvanları meydana toplayıp sorguya çekelim, demiş.

Baykuş:

-Tamam yarın toplayalım herkesi, demiş.

Tavşan herkesi toplamış ve tek tek herkesle konuşup kimin çaldığını bulmaya çalışmışlar ama bulamamışlar ve yine herkesten yiyecek toplamışlar.Artık başında görünmeyen bir yerde baykuş bekliyormuş ve sincap yiyecekleri çalmaya gelmiş. Sincap yiyecekleri çalmış ve baykuş takip etmiş tavşanla beraber. Sincap yuvasına girmiş, az vakit sonra tavşan ve baykuş:

-Sincap çık yuvandan ve aldığın tüm yiyecekleri getir, demiş.

Sincap yuvasından çıkmış ve şöyle demiş:

-Ben bunları yavrularım için aldım,demiş.

Baykuş ve tavşan şaşırmış.

Baykuş:

-Yavrularının olduğunu neden söylemedin? Söyleseydin sana yardımcı olurduk, demiş.

Tavşan:

Baykuş doğru söylüyor herkes çok kızgın, demiş.

Sincap:

-Peki ne yapabilirim gerçekten çok üzgünüm söyleyin bir şey yapayım, demiş.

Baykuş ve Tavşan :

– Herkesten özür dilemen lazım herkesten, demiş.

Hep beraber meydana gitmişler ve herkesi yeniden toplamışlar.

Sincap:

– Arkadaşlar hepinizden özür dilerim yiyecekleri çalan bendim ama hepsini yavrularım için yaptım beni lütfen affedin, demiş.

Hayvanların hepsi yavrularının olduklarını daha önce söylemediği için bir süre kızgın davranmışlar ama sonra kızgınlıkları geçmiş ve affetmişler.

Baykuş:

-Bir daha ne olursa olsun her şeyi anlatacaksınız ihtiyaçlarınızı çekinmeden söyleyeceksiniz, demiş.

İki gün sonra bütün hayvanlar yine toplanmış ve sincap ve yavruları için yiyecek toplamışlar. Sincap duygulanmış ve herkese teşekkür etmiş. Yavrularıyla ve diğer hayvanlarla artık mutlu bir hayat sürmeye başlamış.

                                                                R.GÜRSOY

17

DOĞUM GÜNÜ SÜRPRİZİ

Elif adında bir kız varmış. Elif en iyi aileden birisine sahipti. Annesi ve babası Elif’in her dediğine yapıyorlarmış. Mesela Elif bir oyuncağı beğenmış. Ve annesi o oyuncağı almış.Ama Elif’i şımarık, yaramaz bir kız değilmiş. Uslu, dikkatli bir kızmış. Sadece isteklerini değil ihtiyaçlarını da eksik etmiyordu. Elif 5 yaşındaydı. Bunu söyleme nedenim Elif’in 2 hafta sonra doğum günü varmış. Elif çok heyecanlıyımış. Annesi, babası ona neler alacaktı? Pastası neli olacaktı : çilekli ,muzlu ,çikolatalı sade… Üzerinde neler olacaktı: yazı, süsleme,  meyve me olacaktı ? Çok heyecanlıydı. Aradan 2 gün geçti. Acaba Almanya’daki teyzesi, eniştesi , kuzeni gelecek miydi? Ankara’daki yenge ve dayısı gelecek miydi? Doğum günü partisinde kaç kişi olacaktı? Böyle düşüncelere dalarken birden uykuya dalmıştı. Babası salona gelirken kızı Elif’i uyurken görmüştü. Bir yorgan alıp üstünü örttü.

Sabah olunca Elif elini, yüzünü yıkadı. Kahvaltıda en sevdiği yemek vardı. Afiyetle yedi. Daha sonra arkadaşları ile yakında olan parka gittiler. 2 saat sonra Elif eve geldi. Elini yıkadı, üstündeki kıyafetleri değiştirdi. Bir şeyler yedikten sonra yine hayal kurmaya başladı. Acaba doğum düğününde ne giymeliydi? Bir de 1. sınıfa başlayacaktı. O da başka bir  heyecanlı. Başka arkadaşları bir öğretmeni olacaktı. Acaba öğretmeni kız mı yoksa erkek miydi? Yeni arkadaşları ona sevecek miydi? Çok heyecanlıydı. Aradan 4 gün geçti. Heyecanı giderek artıyordu. Doğum gününe 2 gün kalmıştı. Elif hangi renk elbise giyeceğine seçmeye çalışıyordu. Elbise renkleri: pembe ,mor ,turuncu, kırmızı ,mavi , sarı renkleri idi. Elif kendi kendine söylendi:

-Mor çok güzel ama pembe çok tatlıydı. Turuncu çok sevimli, kırmızıda en sevdiğim renklerden birisi. Elif annesine seslendi:

-Anne gelebilir misin? diye sordu. Annesi geldi.” Ne oldu “diye sordu. Elif:

-Anneciğim sence doğum günümde hangi renk giymeliyim? Annesi:

-Bence turuncuyu giymelisin. Çünkü turuncu sana çok yakışıyor. Bu arada Elif’in annesi ve babası sürprizleri hazırlıyordu. Çünkü yarın Elif’in doğum günüydü. Hemencecik yarın olmuş. Elif mutlulukla kalkmış. Anne ve babasına bir şey dememiş. Turuncu elbisesini giymiş. Kahvaltısını yapmış. Beklemiş beklemiş ama yok

Anne ve babası ona bir şey dememiş. Elif bu duruma çok üzülmüş. O sinirle 17.30  ‘da evden çıkarken:

-Saat 19 .30′ da gelirim .diyerek sinirli çıkmış. Annesi ve babası partiye hazırlamaya başlamış. Babası pasta almaya gitmiş. Annesi evi süslemiş,  tüm akrabalarını çağırmış.

Babası pastaneden geri dönmüş. Üzerinde” İyi ki Doğdun Canım Kızım” yazıyormuş. Elif söylediği gibi 19 30’ da eve gelmiş.

Herkes:

İyi ki doğdun! Elif çok mutlu olmuş. Şarkı  başlamış:

İyi ki doğdun Elif İyi ki doğdun Elif İyi ki doğdun iyiki doğdun iyiki doğdun Elif. Elif çok mutlu olmuş. Pastası çikolatalıymiş. Çikolatalı pastaya bayılmış. Hediyelerine açmaya başlamış. Annesi bir çift kırmızı ayakkabı, babası 1 adet tablet almış. Diğer kişiler ve oyuncak gibi şeyler almış. Elif konuşmaya başlamış:

-Sevgili ailem ve akrabalarım hepinize teşekkür ederim. Bu mutlu günümde beni yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederim. Herkes Elif’i alkışlamış. Ve mutlu son. Gökten 3 pasta düşmüş. Biri doğum günü kızına  biri yazana biri de okuyana.

                                                            R.B. BAĞ

18

Meraklı Küçük Kirpi Daze

Kirpi yuvasında tatlı bir telaş vardı. Bayan kirpi anne oluyordu. Bay kirpi dışarda baba olacağı haberi bekliyordu. Komşuları ve dostlarıyla müjdeli, haberin gelmesi için endişeli ve heyecanla dolanıyordu. Komşuları bayan tavşan içeriden sevinçle koşup geldi. Bay kirpiye, bir kızının olduğunu duyurdu. Bay kirpi, bir hışımla içeriye girdi bir kızına, bir bayan kirpiye sevgiyle baktı. Bayan kirpiye bir öpücük kondurdu. Teşekkür etti ve kızıyla beraber ailesinin büyümesinden, memnuniyetini anlattı. Kızının adını, Daze koyacağını söyledi. Sonra günler geçmeye başladı. Daze günden güne büyüyordu ama meraklı ve korkusuz bir çocuk oluyordu. Hep dışarda başka bir dünya olduğunu hayal ediyordu. Hep dışarda başka bir dünya olduğunu hayal ediyordu. Acaba başka yerlerde neler vardı. Hep sorguluyordu ve ara ara ormana gezintiye çıkıyordu. Saatlerce gelmiyordu ailesi ve bütün köy Daze’yi aramaya çıkıyorlardı. Bir gün Daze ailesinin haberi olmadan yine gezintiye çıktı. Acaba şu neydi, bu neydi derken bir de baktı ki ormanın bilinmeyen yerlerine gittiğini fark etti. Vakit de çok geçmişti ve anladı ki kaybolmuştu korktu, açıktı ve ailesini özlediği için ağlamaya başladı. Aklından bir sürü şeyler geçiyordu. Annesine bir daha sarılamazsa, babasının ona kızmalarına bile bozulmayacaktı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bir anda omzunda bir el hissetti ve irkildi. Başını döndürmeye bile korktu bay kaplumbağanın sesi ile rahatladı. Bay kaplumbağa neden buradasın diye sordu Daze cevap verdi “köyde çok sıkılıyorum başka yerleri merak ediyorum diye evden çıktım ama buralara nasıl geldiğimi anlayamadım” dedi. Daze bay kaplumbağaya “peki sizin burada ne işiniz var” diye sordu. “Buralarda şifalı otlar var onları topluyorum ki iksirler ve ilaçlar hazırlayayım” dedi. “Bir anda senin sesini duydum bu yöne geldim ve seni gördüm, buralar ormanın en tehlikeli yerleri hadi köye dönelim ailen merak etmiştir “ dedi. “Sakin yanımdan ayrılma akşam olmak üzere karanlık basmadan bu ormandan çıkalım” dedi. Daze çok rahatladı, sakinleşti ve birlikte yola koyuldular. Köye varana kadar muhabbet ettiler. Bay kaplumbağa meraklı olmak çok güzel ama unutmaman gereken şey tehlikeli olabileceği.  Daze bay kaplumbağanın konuşmasından o kadar etkilendi ki aslında köyün o kadar küçük olmadığını anladı. Ailesinin kendisini merak etmesinin ne kadar haklı olduğuna hak verdi. Köye varmışlar zaman ne çabuk geçmişti.  Daze anne ve babasına sarıldı. Bir daha böyle şeyler yapmayacağını söz verdi.  Mutlu geçiyordu günler ve Daze’nin bir kardeşi olacaktı. Daze çok mutluydu ve kardeşine ablalık yapacağı, onunla oyunlar oynayacağı için çok sabırsızlanıyordu. Daze artık bir karar vermişti merakı ve hayal kurma yeteneği hikaye yazmak için kullanacaktı Daze hikaye yazmaya başladı. Tüm köyde huzuruna kavuştu, kimse kaybolmuyordu. Ailesi ile birlikte mutlu mesut yaşadılar.

                                                     S.K. KARİP

19

YAVRU PANDA PAMPİK

Tayvan ormanlarında bir panda ailesi yaşıyormuş. Anne panda ve yavrusu Pampik yüzlerine vuran güneş ışığıyla uyanmışlar. Bir parça bambu ile kahvaltılarını yapmışlar. Bir süre evlerinde vakit geçirdikten sonra ormanda dolaşmaya karar vermişler.

Anne panda sepeti takmış koluna çiçek toplamaya çıkmışlar. Rengarenk papatyaları, gülleri gören anne panda bir an önce bütün çiçeklerden toplamak istiyormuş. Pampik’i sepetin yanına oturmuş başlamış çiçekleri toplamaya. Pampik sepetteki çiçeğin üstünde bir kelebek görmüş. Pampik:

— Aaaaa! Ne kadar güzel şeysin sen öyle.

Takılmış kelebeğin peşine onu takip ede ede ormanın derinliklerine gitmiş annesinin yanından epey uzaklaşmış. Çiçek toplamaya dalan anne panda bir süre sonra yavrusnun yanında olmadığını fark etmiş. Çok telaşlanmış etrafa bakınmaya başlamış.

— Pampik neredesin yavrum beni duyuyor musun? Diye diye ormanı dolaşmaya başlamış. Karşısına çıkan bütün hayvanlara yavrumu gördünüz mü diye sora sora ilerlemiş. Hava da kararmaya başlamış yavaş yavaş.

Havanın kararmaya başladığını gören Pampik çok korkmuş. Aklına daha önce annesi ile yaptığı bir sohbet gelmiş. Annesi daha önce ona başına bir şey gelirse dere kenarındaki palamut ağacının altı bizim buluşma noktamız olsun demiş. Bunu hatırlayan Pampik hemen dere kenarına doğru yönelmiş. Palamut ağacını görmüş,o kadar çok yorulmuş ki ağacın altında uyuyakalmış.

Hava iyice karardığı için anne panda artık etrafı göremiyormuş. Eve dönmek zorunda kalmış. Sabah gün ağarınca aramaya devam ederim diye düşünmüş. Eve gitmiş ama gözüne uyku girmemiş. Yavrusunu çok merak ediyormuş, bir an önce sabah olsa da yavruma kavuşssam, bir daha onu hiç yanımdan ayırmayacağım, daha dikkatli olacağım diye kendi kendine söyleniyormuş. Beklerken uyuyakalmış. Rüyasında palamut ağacını görmüş. Uyandığında Pampik’e daha önce söylediği şey aklına gelmiş. Nasıl aklıma gelmedi diye düşünmüş ve dere kenarına gitmiş. Yavrusunu orada uyerken görünce içi rahatlamış.

— Pampik canım yavrum seni çok merak ettim diye hemen sarılmış yavrusuna. Pampik:

— Canım annem, çok korktum beni burda bulacağını biliyordum. Çok özür dilerim bir daha asla senin yanından habersiz ayrılmayacağım demiş.

Yavrusuna kavuşan anne panda mutluluktan ağlamaya başlamış. Birlikte evlerine doğru gitmişler. Bu hikaye de bura da bitmiş.

 

S.YAKIŞIKLI

20

YARALI KUŞ

Yaz aylarının sonuydu. Artık kış gelmişti. Okuldan dönüşte eve gelirken kanadı kırılmış tatlı bir kuş gördüm. İlk başta benden korkup biraz ileriye kadar uçmaya çalıştı. Çok korkmuştu. Ben de yavaş yavaş yaklaşarak hemen yaralı kuşu alıp anneme götürdüm. Annem kuşu bir süre inceledikten sonra kuşun kanadını sarmıştı.

Kuşun durumu artık daha iyiydi. Çok sevinmiştim. Hemen anneme: “Anneciğim kuşcağız bu soğukta yaşayamaz donar ve ölür, o yüzden bizde kalsın lütfen, hem de karnını doyurmuş oluruz” dedim. Annem ise: “Tamam canım siz ona yuva yaparsınız yaza kadar bizde durabilir” dedi. İsmini de “Maviş” koyduk. Ona abim ile birlikte kartondan sıcak ve güzel bir yuva yaptık. Kanadı 2-3 güne kalmaz iyileşti. Abim ile anlaşma yaptık bir gün benim odamda bir gün abimin odasında kalıyordu. Onunla oyunlar oynadık ve birbirimize çok alışmıştık.

Aylar geçti ve yaz geldi. Mavişin gitmesini istemiyordum. İçimden keşke hiç gitmese diyordum. Ama onun da özgürlük hakkı vardı ve biz ona engel olamazdık. Ve bir gün onu bıraktım, arkasından da el salladım “Beni unutma” dedim. Uçup gitti. İçimde bir hüzün vardı. Çok alışmıştık tekrar geri gelir mi diye umut etmiştim. Ertesi gün sabah odamın karşısındaki elektrik direğinin tellerinde kuş sesleri ile uyandım. Hemen pencereye koştum. Gözlerime inanamadım. Maviş ve arkadaşları gelmişti ve sanki teşekkür edercesine ötüyorlardı. Çok sevinmiştim. Onlara penceremin önüne yemek koydum, yediler ve gittiler.

Bu yaşadıklarım bana şunu daha iyi öğretti. Yaşamak çok güzel ve özgürlük bütün canlıların hakkı.

                                             T.BAYAR

 

21

SABIRSIZLIĞIN SONU

Sahil kasabasında ailesi ile birlikte yaşayan Doruk günlerden birgün uyanır ailesi ile birlikte kahvaltısını yaptıktan sonra, bahçede biraz köpeğiyle oynadı. Daha sonra balkonlarında kahve içen babasının yanına giderek onunla konuşması gereken şeyler olduğunu söyledi ve;

-Baba canım bugün çok sıkılıyor.

Babası;

-Peki Doruk ne yapmak istersin bir fikrin var mı ?

Doruk;

-Sende istersen beraber denize gidebiliriz.

Babası;

-Şimdi biraz işim var kahvemi içtikten sonra bahçedeki işleri bugün bitirmem gerekiyor.

-Doruk;

-Tamam o zaman babacım daha sonra gideriz, sana kolay gelsin. Bende biraz daha

bahçemizde vakit geçireyim deyip oradan ayrılmış.

Doruk birazdaha bahçede oynadıktan sonra iyice sıkılmaya başlamış ve sıkıntısının geçmesi için kendi kendine ne yapabileceğini düşünmeye başlamış. Arkadaşlarının yanına gitmeyi düşünmüş fakat bütün arkadaşları bahçelerinde ailelerine yardım etmeleri gerektiğini oynamaya gelemeyeceklerini söylemişler.

Doruk bahçede çalışmayı hiç sevmiyormuş ve birazda yaramaz bir çocukmuş. Biraz daha düşündükten sonra, babasının ona tekne kullanmayı gösterdiğini isterse tek başına da kullanabileceğini düşünmeye başlamış. Zaten babasının bahçede işleri olduğu akşama kadar eve gelmeyeceği için rahat rahat gezeceği akşam babası gelmedende eve gelip babasının farketmeyeceğini düşündükten sonra, teknenin anahtarını askıdan alıp teknelerine doğru yola koyulmuş.

Yolda komşuları olan Ahmet amca ile karşılaşmış,

Ahmet amca;

-Hayırdır Doruk tek başına nereye gidiyorsun ?

Doruk;

-Hiç Ahmet amca babamın ceketi teknede kalmış onu alıp geleceğim.

Ahmet amca;

-Tamam çok dikkatli ol fırtına çıkabilir hemen eve dön çok fazla uzaklaşma demiş.

Doruk;

-Tamam Ahmet amca görüşürüz demiş ve yoluna devam etmiş.

Teknenin yanına ulaşmış ve babasının dediklerini hatırlamaya çalışmış ama bir taraftan da, Ahmet amcasının dediklerini düşünmeye başlamış ya fırtına çıkarsa ya kaybolursam beni bulamazlarsa diye düşündükten sonra havaya bakmış ve kendi kendine mırıldanmış ‘’Aman hava zaten güneşli fırtına falanda çıkmaz zaten çokta durmayacağım hiç bir şey olmaz’’ demiş.

Tekneyi bağlı olduğu yerden çözmüş ve kıyıdan uzaklaşmaya başlamış. Daha sonra kuş sesleri ve teknenin bir sağa bir sola sallanmasıyla birlikte uykusu gelmiş ve giderek uykusu artmış ve uyuyakalmış. Uyandığında tekne bir adaya dayanmış öylece duruyormuş. Önce korkmuş ama daha sonra babası ile balık tutmak için geldikleri yakın adalardan biri olduğunu hatırlamış ve çok sevinmiş. Akşam olmaya başlamış ve hemen geri dönmek için yola koyulmuş, fakat hava birden esmeye başlamış, sular dalgalanmış,yağmur yağmaya başlamış. Doruğun aklına Ahmet amcanın söyledikleri gelmiş ve babasından habersiz yola çıktığı için çok pişman olmuş. Yağmurda başlayınca korkup tekneden inmiş ve bir ağacın altına saklanmış. Rüzgarın etkisi ile teknenin ipi kopmuş ve tekne sürüklenmeye başlamış tekneside giden Doruk iyice korkmaya başlamış. Hava kararmış, Doruk’un ailesi eve dönmediğini fark edince telaşlanmış ve aramaya koyulmuşlar.

Her yerde Doruk’u aramışlar. Aramaya devam ederken Ahmet amca ile karşılaşmışlar;

Doruk’un babası;

-Mehaba Ahmet amca Doruk henüz eve gelmedi çok endişe ediyoruz, bugün Doruğu hiç

gördün mü ?

Ahmet Amca;

-Evet bugün öğleye doğru yalnız başına tekneden senin ceketini almaya gideceğini söyledi

bende dikkatli olmasını hemen gidip gelmesini söyledim demiş.

Bunun üzerine ailesi iyice telaşlanmış ve hemen teknenin yanına gitmişler, tekne yerinde olmayınca korkmuşlar ve komşuları ile birlikte hemen aramaya koyulmuşlar. Ama hava şartlarından dolayı denize açılamamışlar ve sabahı beklemişler. Sabah erkenden teknelerle aramaya koyulmuşlar ve ilerdeki adada birinin olduğunu fark edip hemen tekneleri o bölgeye çevirmişler. Gittiklerinde Doruğun kormuş bir şekilde ağacın altında ağladığını görmüşler. Doruk kendini kurtarmaya gelen komşularını ve babasını görünce çok sevinmiş ve hemen babasına koşarak sarılmış. Babasına çok pişman olduğunu bir daha asla böyle bir şey yapmayacağını çok üzgün olduğunu söylemiş. Babası da bazen böyle şeyler olabileceğini artık daha dikkatli olmasını gerektiğini söyledikten sonra birlikte evlerine dönmüşler.

Doruk artık yaramazlık yapmayı bırakmış ve diğer arkadaşları gibi oda bahçede anne ve babasına yardım etmeye başlamış. Yeni tekneleriyle eskisi gibi babası ile balık tutmaya gitmişler. Artık bahçe işlerine de yardım ettiği için hiç canı sıkılmıyormuş ve kasabalarında ailesi ve arkadaşları ile birlikte mutlu mesut yaşamaya devam etmişler.

                                                      U.ACUN

 

22

Ceylin bir hafta sonu annesi Mevhibe Hanım’a sorar:

-Anneciğim ödevlerimi bitirdim, dışarı çıkabilir miyim?

-Hayır sen benimle temizlik yapacaksın ilk önce kendi odandan başla  temizliğe!

-Tamam anne (odaya girer) Merve’yi arar.

-Ben evde tıkılı kaldım hemen ekibi toplayıp beni buradan kaçırın!

-Tamam Ceylin

Merve Bora’yı arar Ardahan Bora’yı, Bora Arda’yı arar ve Ceylin’in evine giderler. Bir merdiven uzatıp eve dayarlar ve Ceylin çıkarken annesi odaya girer. Ceylin hemen kaçar ama annesi kaçtığını görünce polisi arar orada ekip lanetli olan ormana girerler ve ne yapacaklarını düşünürler.

-Arda:

-Ben çok korkuyorum!

-Ardahan:

-Korkma bir şey olmaz ama benim asıl korktuğum şey açlık ve susuzluk.

-Merve:

-Koskoca orman buluruz yiyecek bir şey.

-Bora:

-İlk önce konuşmak yerine ihtiyaçları halledelim.(iş dağılımı yaparlar.)

Merve ve Ceylin barınak, Ardahan su bulup arıtma, Bora ve Arda yemek olucak şekilde ayırırlar ve göreve başlarlar.

Ardahan bir şişe buldum sıra bir göl bulmak diyerek işine devam etti.

Bora ve Arda farklı yerlere dağılır o sırada Bora mantar bulur hem de kuzugöbeği bulur. Arda bir dikensiz böğürtlen bulur ve sadece bir tane olması dikkatini çeker.

(İçinden kendi kendine konuşur.) Acaba toplıyım mı? Hayır ya zaten bir tane yetmez bu bize der ve yola devam eder ve ikide dokunmamış çünkü zehirlidir. Bora da aynı yoldan geçer ve ooo… böğürtleni yer Bora’nın ‘Aaa’ seslerini duyan Arda hemen yanına koşar kucaklayarak Merve ve Ceylin’in yaptığı barınağa giderler.

Merve ve Ceylin çok şaşırır. ‘Noldu’ derler. Arda zehirlendiler.

-Merve:

-Ardahan’ a bakalım nerde?

-Ceylin:

-Birazdan gelir der. (5 dakika geçer)

-Arda:

-Hala gelmediler. (Ardahan gelir.)

– Hep bir ağızdan ‘iyi insan lafın üstüne gelirmiş’ derler.

-Ardahan

-Noldu burada? ‘Bora niye senin kucağında?

-Merve:

-Çünkü zehirlendi.

-Ceylin:

-Hastaneye gitsek bizi yakalarlar burda Bora zehirli kalıcak.

-Arda:

-Bence şehire gidek zaten nolucak Borayı sorarlarsa uyuyor deriz olur biter hastanede iyileştirir, geri döneriz.

-Ardahan:

-Eeee para

-Ceylin:

-Bende 5 lira var.

-Merve:

-Bende 10 lira var.

-Arda:

-Bende 3,5 lira

-Ardahan:

-Bende 20 lira var derler. (Ceylin toplar.)

30 dakikada varırlar.

Her yerde posterleri var ve aranıyor oldukları görünür. Her taraf polislidir. Kafalarını eğerek devam ederler yollarına Birisi sorar ‘Bu kişiyi niye kucaklıyorsun? (Arda yanlışlıkla yüzünü gösterir.)

Yoldaki kişiler polisi arar. Bir şehirdeki ağaçlık alana kaçarlar. Herkes Arda’ya naptın ya, nasıl yaparsın böyle bir şey der ama Merve’nin bir planı vardı hemen kavgaya son verirler ve planı anlatmaya başlar.

-Arkadaslar şimdi ormana gidip pistur çiçeğini alıcaz ve çiçeğin yapraklarını bölüp kaynatıp Bora’ya içiricez.

-Ceylin:

-Bunu önceden niye akıl etmedin!

-Merve:

-Boş ver sen

Arda iyi o zaman hadi ormana (ormana giderler) ve pistur çiçeğini ararlar.

Ardahan:

-2 saattir gidiyoz nerde bu çiçek

-Merve:

-Ormanın göbeğinde yani bizim çadırın oralarda olmalı biz çadıra varamadık.

-Ceylin:

Bakın bir harita buldum ve şu anda sanırım bizim bulunduğumuz noktada biraz ileride bir timsah gölü var. Etrafından geçmek lazım.

-Arda:

-Bence yolu değiştirelim. (3 saat sonra)

Ceylin (Bakın çadır der)

Merve evet hadi arayalım etrafını Arda ben çadırın arkasında bir çiçek görüyorum.

Merve işte o çiçek Ardahan senin arındırdığın su nerde

Ardahan:

Çadırda bak.

Merve çiçeğin yapraklarını suya atıp Bora ‘ya içirir (25 dk sonra Bora uyanır.

-Ceylin:

-Bence bu kadar macera yeter der ve burada hikaye biter.

Z.KURT

23
This free e-book was created with
Ourboox.com

Create your own amazing e-book!
It's simple and free.

Start now

Ad Remove Ads [X]
Skip to content