by Eren
Artwork: Yusuf Kalkavan Anadolu Lisesi
Copyright © 2020
TÜRK DEVLETLERİ E-DERGİMİZ(KARMA ETKİNLİĞİMİZ)
1.Göktürk Kağanlığı
2.Uygur Kağanlığı
3.Türkiye
KARMA ETKİNLİĞİ HAZIRLAYAN OKULLLAR
HÜLYA TANDIRCI-BURSA ANADOLU KIZ LİSESİ ve ÖĞRENCİLERİ
TUĞBA AY-YUSUF KALKAVAN ANADOLU LİSESİ ve ÖĞRENCİLERİ
1. GÖKTÜRK İMPARATORLUĞU
Hunlar döneminde bozkırlarda göçebe olarak kurulan Göktürkler HUN İmparatorluğunun yıkılmasıyla Asya bozkırlarında yaşayan Aşina (Hun topluluğu) kabilesine dayanır. Günümüzde Moğolistan olarak belirtilen bölgede Altay eteklerinde Juan-Juan İmparatorluğu himayesinde yaşayan Aşina kabilesi, demirci yetenekleri ve zanaatlarıyla devletin demir ve dökme çelik işçiliğini yapıyorlardı. Önceleri daha çok Juan-Juan imparatorluğuna bağlı yaşayan bu kabile aynı zamanda kendi içinde giderek teşkilatlanmış ve gelişmiştir.
İlk hükümdarı olan Bumin Kağan, 540 yılında kabilenin yönetimine geçerek Aşina kabilesinin başı yani Han’ı oldu. Özellikle bölgede ikiye bölünen Topa İmparatorluğunun doğu ve batı kolları asında mücadele ve Juan-Juan iktidarından çekinen Batı Topa İmparatorluğu Bumin Kağan ile iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır. İli derleyen ve bu nedenle İliğ Kağan olarak da bilinen Bumin Kağanın ölümünde sonra yerine oğlu Kolo (kara) Kağan geçtiyse de iktidarı kısa sürmüştü. Bir yıl sonra Mukan Kağan devletin başına geçti. Mukan Moğol soylu Kitanları yenerek Doğu Göktürk Devletinin sınırlarını Büyük Okyanus’a kadar genişletti. Mukandan sonra tahta Tapo (taspar) Kağan geçti. Ta-po, Budizm’i kabul eden ve Çini baskı altında tutan yönleriyle giderek devlette yükselmeye başladı.
Doğuda bunlar olurken batıdaki sınırlarını Kırım’a kadar genişleten İstemi Kağan öldü ve yerine oğlu Tardu Kağan geçti. Tardu, 603 yılına kadar hükümdarlığını sürdürdü. Doğuda Ta-pu’nun ölümü üzerine tahta çıkan To-lo-pien (Apa Kağan) kurultayda yapılan toplantıda kabul edilmedi. Yerine Ta-ponun yeğeni Şa-po-lio(İşbara Kağan) Doğu Göktürk devletinin başına geçti. İşbara Han’ın Apa’nın annesini öldürmesiyle Doğu ve Batı Göktürk devleti arasında ilişkiler bozuldu. İki kardeş devlet artık birbirlerine kin ve düşmanlık besler hale geldiler. Tardu’nun ölümünden sonra Datı Göktürkleri, güçlerinin zayıfladığının bir göstergesi olan, yabguluk ve şadlık adları altında Aşena ailesine mensup kişilere yönetildikten sonra 630 yılında Çin egemenliğine girdiler. Bundan sonra On Oklar adını alarak Türgiş boyunun önderliğindeki boylar federasyonunu şeklinde yüzyılın sonuna kadar Çin hakimiyetinse esir kaldılar.
Doğu Göktürk kağanlığı ise Şi-pi Kağan 619’da ölümüne kadar hakimiyetlerini korumayı başardılar. Ondan sonra görülen İlığ Kağan Çinin başkentini kuşattı ise de tutsak alındı. İlığ Kağan’ın esaretten ölmesiyle I. Göktürk Kağanlığı tamamen yıkılmış oldu.
Aynı tarihlerde Çin İmparatoru Tai-tsung kendisini Türklerin Gök Kağanı ilan ediyordu. Hakanlığa bağlı Türk ve yabancı boylar etrafa dağılmaya başladılar. Bunlardan bir kısmı ise Çine sığındı. 50 yıl süren esaret hayatında Türk budununu toparlama çalışmaları ve Çine karşı başkaldırma hareketleri gözlenir. Bunlardan en ünlüsü Göktürk prensi “Kür-şad” ve kırk çerisinin isyan denemesidir.
GÖKTÜRK DEVLETİNİN HÜKÜMDARLARI
- Bumin Kağan (546-552).
- Kolo (Kara) Dönemi (552-555).
- Mukan Dönemi (555-572).
- Tapo Dönemi (572-581).
- Işbara Dönemi (581-582).
- Işbara Dönemi (582-587, Doğu Göktürk Devleti)*
- Yehu Dönemi (587-589).
- Tülan Dönemi (589-600).
- Kimin Dönemi (600-609).
- Şipi Dönemi (609-619).
- Çulo Dönemi (621-630).
- Kie Li Dönemi (621-630).
- Tardu Dönemi (583-603, Batı Göktürk Devleti)*
- Çulo Dönemi (603-611).
- Şikoei Dönemi (611-618).
- Tong Yabgu Dönemi (618-628).
- Se Yabgu Dönemi (628-630).
- Hsili Dönemi (630-633).
- Işbara Dönemi (634-639).
- Jubi Dönemi (645-650).
- Holu Dönemi (651-657).
2. GÖKTÜRK İMPARATORLUĞU(KUTLUK KAĞAN DÖNEMİ)
81 yılında Aşena ailesinden Kutluk Kağan, Çin’in kuzeyine yerleşmiş Türk boylarını yeniden toparlamayı başardı. Çin, Kitan ve Dokuz Oğuzlar/Uygurlar ile yapılan savaşlar sonucu Ötüken ormanında Göktürk Kağanlığı yeniden güçlendi. Kutluk devleti yeniden düzenledi ve güçlendirdi, bu sebeple Kutluk Kağan İlteriş (İli derleyen) adını aldı. 692 de ölen İlterişin yerine kardeşi Kapgan/Kapağan Kağan devletin başına geçti. Devlet kurulduğundan beri kağanlık danışmanı olan Tokyukukun’da bulunduğu Kitanan Tatabilere, Basmıllara, Çiklere, Azlara, Bayırkulara, Türgişlere/On Oklara, Kırgız ve Dokuz Oğuzlara yapılan seferlerle П. Göktürk kağanlığının sınırları okyanustan Maveaünnehirdeki Temir Kapığı/Demirkapıya kadar ulaştı. İpek yolunun büyük bir kısmı denetim altına alındı.
Kapkanın, Bayırkuların kurduğu bir pusuda öldürülmesi üzerine Göktürk Kağanlığının başına oğlu Ünal (inel) geçti. Ancak Kutluk’un oğlu Bilge, Ünal’ın kağanlığını kabul etmedi. Boy beyleri Bilgeyi kağan ilan ettiler. Ünal kabul etmese bile öldürüldü. Yeni kağan başa geçince kardeşi Kül Tigin’e ordunun komutanlığını verirken, Tonyukuk’a vezirlik görevini verdi. Onun döneminde amcası dönemindeki gibi devletin egemenliğindeki boyların baş kaldırışlarıyla geçti. Çinin desteklediği Uygur-Karluk- Basmıl ittifakının Ötükene yönelik sürekli saldırıları, İpek Yolunun kilit noktası olan Çungaryanın Çinin denetimine geçmesi ve batıda On Ok budununu hakimiyetine alan Türgişler’in gün geçtikçe güçlenmesi sonucunda П. Göktürk kağanlığı önlenemez bir çöküşe sürüklendi. Bilge Kağanın, danışmanı Tonyukuk’u ve küçük kardeşi Kül Tigin’i kaybetmesinden sonra zehirlenerek öldürülmesi üzerine yerine geçen Tengri Kağan çocuk yaştaydı. Onun kağanlığına karşı gelen Ozmış’da ülkeyi toparlayacak güçte değildi. Nihayet Uygurlar 745’te Ötüken’e girerek Göktürk Kağanlığına son verdiler.
GÖKTÜRK DEVLETİ’NDE DEVLET YÖNETİMİ VE ORDU
Türk töresine uyan devletin başı Kağan unvanlı hükümdardır. Kağanda Bilgelik, erdemlilik ve Alp’lık aranırdı. İl denilen ülkeyi ,bilgili, kahraman, özü sözü bir erdemli devlet başkanı yönetirdi. Kağan’ın görevleri arasında savaş gücüyle devleti kurma ve düze koyma, yeni alınan yerlere iskan, töre yani kanunları düzenlemek, halkın doyurup giydirmek vardı. Ülke geniş bölge teşkilatları gereğince Doğu ve Batı olmak üzere ikili devlet sistemine göre idare edilirdi. Kağanın eline Katun denirdi. Kağandan sonra gelen en yüksek rütbe yabguluktur. Göktürk, devlet idaresinin en soylu, tecrübeli Türk boylarının elinde kalmasına dikkat etmişlerdir. Önceleri sayısı bir olan Yabgu’ya, devlet genişledikçe ihtiyaç çoğalış, Batı Türkistan gibi bölgelere yenileri atanmıştır. Şehzadelere Tigin veya Tegin, Şad; eşlerine Konçuy adı verilirdi. Tiginler’i, genel valilik, başkomutanlık gibi önemli memuriyetlere göre yaparlardı. Boy hükümdarına Kan (Han) denmekteydi. Tarkan, Çur, Apa, Tudun büyük memuriyetlerdendir.Göktürk ordusu, yükselme döneminde Asya’nın ne güçlü askeri kuvvetiydi. Ordunun üçte ikisi süvari, biri de piyadeydi. Akınlarda ve savaşlarda süratli hareket etmek esastı. Gece ve gündüz sıkı yürüyüşle yol alan ve atlarına nöbetleşe binen Türk süvarisi, hiç ümit edilmedik anda, hiçbir haber alma şansı bırakmadan düşman ordusuna saldırırdı. Savaşta düşman askeri miktarı yüzbinleri bulursa, Türk ordusu kırdırılamazdı. Bozkır taktiği ile ilk önce geri çekilirdi. Merkez üssünden ayrılan düşman, vurkaç ve gerilla savaş ile yıpratılıp, ani baskınla yok edilirdi. Göktürklerin bayrak ve tuğlarının tepesinde altından yapılmış kurt başlı heykel bulunurdu. Tuğ ile davul da bağımsızlık sembolleriydi. Göktürklerin başkenti Ötüken’dir. Burası Orhun Irmağı ile Selenge Irmağı’nın tarım kolu arasında, ormanlar içinde bitki örtüsü ve suyu bol bir şehirdi. Ötüken’den başka Barshan, Çargelen-Çumgal, Çaldıvar, Atbaş, Şirdakbeg, Nanageldi, Fergana, Yassıkugart, Çikircik başlıca Göktürk şehirleridir. Göktürklerde karar, seçim, insan ve hayvan sayımı için ziyafetli devlet meclisi seviyesinde “Kengeş Meclisi” toplanırdı.
UYGUR KAĞANLIĞI
Uygurlar hakkındaki bilgiler, Çin yıllıkları ile Göktürk ve Uygur kitabelerinde bulunmaktadır. Uygur kelimesine çeşitli anlamlar verilmekle birlikte en kabul göreni; akraba, müttefik anlamında olanıdır. Uygurlar Çin kaynaklarında Hunların soyundan gösterilmektedir. V. yüzyılda Orta Asya’nın büyük bir kısmına yayılmış olan Töleslerin bir boyu olarak karşımıza çıkmaktadır. Uygurlar bu dönemde Kao-çı (yüksek tekerlekli arabalılar) adıyla bilinmekteydiler. Orhun Kitabeleri’nde ise Dokuz Oğuz adı ile anılıyorlardı. Uygurlar, Orhun ve Selenge vadilerinin yerli kavimleri idiler. Bunlar Göktürk devleti kurulunca, onların hâkimiyetini tanıdılar.
KURULUŞ DÖNEMİ
Orhun Irmağı kıyısında başkenti Ordu-Balık kentini kuran ilk Uygur Kağanı Kutluk Bilge Kül iki yıllık bir hükümdarlıktan sonra 747’de öldü. Yerine oğlu Moyen-çor (747-759) kağan oldu. Moyen-çor’un etkinliklerini Orhun-Selenga ırmakları arasındaki Şine-usu Gölü yakınında diktirdiği “bengü taş”‘tan izlemek mümkündür. Buna göre öncelikle aralarında hep yakın ilişkiler olan Dokuz Oğuz boylarını derledi. Ardından Orhun-Ötüken bölgesinin etrafında konan göçen ve Türkçe konuşan boyları denetimi altına alma politikası gütmeye başladı. Bu çerçevede, kuzeyde Yenisey Nehri havalisindeki Kırgızlar’la, Altay Dağları ile Tanrı Dağları arasında bulunan Karluklar ve onlara yardım eden daha batıdaki Türgişlerle, Yenisey, Obi ve İrtiş ırmakları arasında bulunan Basmıl, Dokuz Tatar ve Çikler’le savaşmış, bunların tamamını kendi kağanlığına bağlamıştır. Bu arada savaştığı boylar arasında belirtilen Sekiz Oğuzlar’ın Göktürkler’in etrafa dağılma sürecine giren asal budunu olma olasılığı yüksektir. Böylece Türk soylu boy ve budunları denetimine alan Moyen-çor Uygur Kağanlığını sağlam temellere oturtmuş bulunuyordu.681-744 yıllar arasında faaliyet göstermiş bir Türk devletidir.
GELİŞME DÖNEMİ
Uygurların Orta Asya politik sahasında etkinleşmesi yüzyılın ortalarına doğru tırmanan Arap-Çin rekabetiyle ilintilidir. Taraflar kozlarını 751 yılında Talas Irmağı yanında yapılan savaş paylaşmışlar, Kırgızların yanı sıra Karlukların da desteğini alan İslam kuvvetleri Çin ordusunu dağıtmıştır. Çin’in, Göktürk Kağanlığı‘nın çöküşü ile yayılma ve nüfus etme olanağı bulduğu Tarım Havzası‘nı (Bugünkü Doğu Türkistan) tamamen boşaltmasına -bu boşluğu Uygurlar doldurdu; bütün Tarım Havzası Uygur kontrolüne girdi- yol açan bu yeni durum, Çin’de sonu gelmez olaylar çıkmasına sebep olmuştur. Bu olayların en önemlisi Soğu kökenli olup-annesi Göktürk-, Çin ordusunda etkin pozisyonda bulunan An-lu-şan adındaki bir komutanın 200 bin kişilik bir kuvvetle Çin başkentleri Lo-yang ve Çang-an’ı zaptetmesiydi. Moyen-çur, Tang imparatoru (o dönemde Çin’i yöneten hanedan) Su-tsung]’un yardım çağrısına olumlu yanıt verdi. Çin’e giren Moyen-çor başkentleri geri almakta zorlanmadı. Bunun Çin’e maliyeti hiç de azımsanamayacak derecedeydi: 20 bin top ipek ve hatun adayı bir prenses.
GERİLEME VE ÇÖKÜŞ
Alp Kutluk Bilge ve ardılları olan ve neredeyse tamamı Ay Tengri’de kut ya da ülüg bulduklarını belirten adlar taşıyan kağanlar döneminde Tibetliler‘in Çin’e baskısı iyice arttı. Üstelik bu kez Beş-balık havalisine hakim olan Şa-To Türkleri ile de ittifak kuran Tibetliler, Uygurlar’ın Çin ile aralarında kurduğu ticari, siyasî ve askerî dengeleri sarsmaktaydı. Hattâ bazı kağanların devrilmesinde Tibetliler’in Çin’e yaptıkları akınların önlenememesi etkili oluyordu. Bir ara Ediz boyundan Kutluk Kağan döneminde (795-805) refah ve huzur seviyesine çıkıldıysa da Tibetliler’in Doğu Türkistan’a sızmaları ve Kırgızlar’ın kuzeyden baskıları devletin sonunu getirdi. Maniheizm’nin gittikçe yaygınlaştığı anlaşılan ve toplum yapısı iyice değişen Uygurlar’ın hemen yanıbaşında bulunan, göçebe savaşçı özelliklerinden hiçbir şey kaybetmemiş olan Kırgızlar; 840 yılında Ordu-balıg’ı basarak son Uygur kağanı Ho-sa’yı öldürdüler, ahaliyi kılıçtan geçirdiler. Ötüken’de devletleri yıkılan Uygurlar, yurtlarını terk ederek Karluk ülkesine (Çungarya), Kan-çou’ya ve yoğun bir şekilde İç Asya/Tarım havzası’na göç ettiler.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
Türk Kurtuluş Savaşı, I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti’nin İtilaf Devletleri’nce işgali sonucunda Mîsâk-ı Millî sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için girişilen çok cepheli siyasi ve askeri bir mücadeledir. 1919-1922 yılları arasında gerçekleşmiş ve 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile fiilen, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile resmen sona ermiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri, Lozan Antlaşması’nda da yer almıştır. Buna göre, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün oluşturan Türkiye’de yaşayan ve Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes eşit ve aynı haklara sahip Türk ulusunu oluşturmaktadır.
Saltanatın kaldırılması ve Lozan Antlaşması sonrası TBMM’de en çok tartışılan konulardan biri olan yeni devletin niteliği sorunu Mustafa Kemal Paşa’nın 28 Ekim gecesi İsmet İnönü’yle, devletin niteliğinin Cumhuriyet olduğunu belirten bir yasa tasarısı hazırlaması ile son buldu. 29 Ekim 1923 günü,
“”Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır. Türkiye Devletinin hükûmet şekli Cumhuriyettir“„
esasına dayalı olarak Cumhuriyet ilan edildi ve yeni Türk Devleti’nin adı Türkiye Cumhuriyeti oldu.
Türkiye’de cumhuriyetin ilanı
Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, devlet-hükûmet başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet’in ilan edilmesi ile Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927, 1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk’ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.
Kemal Atatürk: 1923-1938
Atatürk dönemi iç politikası devrimleri ve yapılan yenilikleri kapsar.
Atatürk Halk Fırkası adıyla bir parti kurma isteğini ve siyasi fırkaların gerekliliğini 7 Şubat 1923’te Balıkesir Paşa Camii’nde halka hitaben yaptığı, halkçılık temeline dayalı bir fırkanın kurulması üzerinde durduğu konuşmada:
‘Halk Fırkası dediğimiz zaman bunun içinde bir kısım değil, bütün millet dahildir… Halk Fırkası halkımıza terbiye-i siyasiye vermek için bir mektep olacaktır’ diyerek belli etdi.
9 Eylül 1923’te Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yasal siyasi partisi olarak tarihe gecti. Başlangıçta adı “Halk Fırkası” olan parti 1924 yılındaki kurultayda adını “Cumhuriyet Halk Fırkası” olarak değiştirdi. 1927 yılında
“Cumhuriyetçilik“, “Halkçılık“, “Milliyetçilik”, ve “Laiklik” ilkelerini tüzüğüne ekledi. 1935 yılındaki kurultayda daha önceki dört ilkeye “Devletçilik” ve ‘”Devrimcilik” ilkeleri de eklenerek ilkeler altıya çıkarıldı ve partinin adı “Cumhuriyet Halk Partisi” oldu.
Atatürk Devrimleri veya diğer adıyla Atatürk İnkılapları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk tarafından öncülük edilen, günümüzde Atatürk İlkeleri olarak bilinen ilkeler doğrultusunda, 1922 ile 1937 yılları arasında hayata geçirilen bir dizi yasal değişikliktir. Bu devrimlerin amacı, Atatürk tarafından; “Türkiye’yi gelişmiş ülkelerin seviyesine çıkartmak” olarak beyan edilmiştir.
Cumhuriyetin ilanı,Atatürk’ün siyasi devrimlerinden bir tanesidir. 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışı ile millî egemenliğe dayalı yeni bir devlet kurulmuştu. Ancak l Kurtuluş Savaşı devam ederken, millî birlik ve beraberliğin bozulmaması için rejimin adı konulmamıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) 25 Ekim 1923’te ortaya çıkan kabine bunalımı sonucunda, bu yönetim şeklinin kusurları daha net ortaya çıkmış ve 29 Ekim’de Anayasanın ilgili maddeleri değiştirilmekle beraber ülkenin yönetim şekli Cumhuriyet olarak belirlenmiştir.
Cumhuriyet’in ilanı Atatürk ve silah arkadaşları arasında görüş ayrılıklarına, dolayısıyla tepkilere yol açmıştı. Bu ayrılıklar Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF)’na karşı ilk muhalefet hareketini doğurdu. Bu gelişmeden sonra Millî Mücadele döneminde M. Kemal Paşa’nın yakınında yer alan ve onu destekleyen Kazım Karabekir, Ali Fuat (Cebesoy), Refet (Bele), Rauf (Orbay) ve Adnan (Adıvar) gibi önemli komutan ve şahsiyetler Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası adıyla yeni bir parti kurdular.
Fakat Terakkiperver Cumhuriyet Şeyh Said isyanından sorumlu tutularak 5 Haziran 1925’te kapatıldı.
İsmet İnönü: 1938-1950
Atatürk’ün vefatı üzerine 11 Kasım 1938’de Cumhurbaşkanlığına seçilen İnönü Cumhurbaşkanlığının yanı sıra CHP genel başkanlığına da getirildiğinden yönetim üzerinde geniş otorite sahibi oldu.
26 Aralık 1938’de toplanan CHP Üçüncü Büyük Kurultayı’nda İsmet Paşa değişmez genel başkan ve Millî Şef ilan edilmesiyle yaklaşık 12 yıl sürecek olan millî şeflik dönemi başlamış oldu.
Ocak 1939’a kadar Atatürk’ün son başbakanı olan Celal Bayar ile kurduğu 10. Hükûmet ile çalışmış Dahiliye Vekili (içişleri bakanı) Şükrü Kaya’nın yerine Refik Saydam, Hariciye Vekili (dışişleri bakanı) Tevfik Rüştü Aras’ın yerine ise Şükrü Saraçoğlu getirilmişdi. Dış politika ilkeleri ve ekonomik politika farklılıkları nedeniyle 25 Ocak 1939’da istifa eden Bayar’ın yerine Refik Saydam yeni hükûmeti kurmuştur.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 23 Haziran 1939’da iltihak kararının alınmasının ardından Hatay’da
II. Dünya Savaşı (1939-1945) döneminde İnönü ülkeyi savaştan uzak tutmaya çalıştı. Savaş yıllarındaki ekonomik ve toplumsal sıkıntılar ise, dönemin unutulmayan mirası olarak kaldı. Gene bu dönemde Hasan Âli Yücel’in öncülüğündeki Köy Enstitüleri kuruldu ve geliştirildi.
Savaş nedeniyle çok sayıda gencin askere alınması ve temel ürünlerle ilgili olarak devlet stoklarının geniş tutulması nedeniyle iç piyasada büyük darlık yaşanmış ve ürünlerin fiyatları olağanüstü artmıştı. Aynı dönemde hükûmet stokçu, karaborsacı ve fırsatçılarla yoğun bir şekilde mücadele etmiş fakat toplumun geniş kesmi tatmin edilememiştir.
1950 genel seçimlerinden sonra CHP iktidarı Demokrat Parti’ye (DP) bırakırken, İsmet İnönü Ana Muhalefet partisi genel başkanı olarak siyasal rolünü sürdürdü. On yıllık muhalefet dönemi sonunda 27 Mayıs sonrası yeni anayasa kabulü ile birlikte 15 Ekim 1961 genel seçimlerinden CHP birinci parti olarak çıkınca, İnönü yeniden hükûmeti kurmakla görevlendirildi.
II
II. Dünya Savaşı
II. Dünya Savaşı 20. yüzyılın iki büyük savaşından ikincisidir. Altı yıl boyunca, dünyanın çeşitli bölgelerinde süren kesintisiz savaşlarla süregiden II. Dünya Savaşı, Alman ordularının Polonya’ya saldırdığı 1 Eylül 1939’da başlamış kabul edilir.
İnsan kaynakları yönünden ağır sonuçlar doğuran Kurtuluş Savaşı’nın ardından yeni bir savaşa girmek istemeyen Türk yönetimi, sonuna kadar denge politikasını sürdürebilmiştir
Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Paktı imzalanırken, 1941
Alman ordularının Balkanlar’ı istilasının hemen ardından Alman hükûmeti Türkiye’ye bir saldırmazlık anlaşması önerdi. Hitler, o dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye gönderdiği kişisel mektubunda, Alman ordularının Türk sınırlarına fazla yaklaşmayacağı güvencesini kişisel olarak verdiğini belirtmektedir.
18 Haziran 1941’de imzalanan saldırmazlık anlaşması ile Türkiye ve Almanya arasında olan ilişkileri yönünden bir kilometre taşı oldu.
Fakat yıllar geçtikçe Müttefikler’in Türkiye’nin kendi cephelerinde savaşa girmesi konusunda baskıları giderek arttı.
2 Ağustos 1944 tarihine kadar Türk yönetimi bu baskılara direndi daha sonra savaşın kaderinin belli olduğu tespitiyle Müttefikler ile anlaşmaya yöneldi.
Almanya ile hemen ardından Japonya ile tüm diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kesme kararı alan Türk yönetimi, Müttefik liderleri Şubat 1945’te toplanan Yalta Konferansı’nda, yeni kurulacak Birleşmiş Milletler’e yalnızca 1 Mart 1945 tarihine kadar Almanya’ya savaş açmış ülkelerin katılmasını içeren bir karar almaları üzerine, 23 Şubat 1945’te Almanya’ya savaş ilan etmiştir.
Almanya’nın yenilmiş olmasından ötürü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir çatışmaya girmesini gerektiren bir durum ortaya çıkmamış ve savaş kararı uygulamaya konulmamıştır
Dörtlü Takrir ve Demokrat Parti
II. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle basında ve mecliste çok partili siyasal sistemi savunan bir anlayış oluştu. Buna CHP genel başkanı ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de yaptığı konuşmalarla destek verdi. Bunu takip eden gelişmelerde, meclisteki bütçe görüşmeleri sırasında, CHP içinde başını Adnan Menderes, Feridun Fikri Düşünsel, Yusuf Hikmet Bayur, Emin Sazak gibi bazı milletvekillerinin çektiği bir muhalefet oluştu. 11 Haziran’da kabul edilen Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, parti içindeki muhalefetin güçlenmesine neden oldu. Bu yasanın görüşüldüğü sırada Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan, parti Meclis Grubu’na Dörtlü Takrir olarak bilinen bir önerge verdiler. Ülke ve parti yönetiminde liberal düzenlemeler yapılmasını isteyen bu önerge, 12 Haziran’da reddedildi. Bu gelişmelerden sonra Menderes, Köprülü ve Koraltan partiden geçici olarak ihraç edildi. Bayar ise önce vekillikten sonra partiden istifa etti.
7 Ocak 1946’da Dörtlü Takrir’e imza atanlar tarafından Demokrat Parti, kuruldu. Parti genel başkanlığına Bayar getirildi. DP , ekonomi ve siyasette liberal düzenlemeleri savunuyordu. DP’nin kuruluşu iktidar tarafından başlarda hoş karşılandı. Ama partinin gelişmesi, tavrın değişikliğine ve baskıların yoğunlaşmasına neden oldu. İktidar muhalefeti ihtilalcilikle suçlarken, muhalefet ise iktidarı tek parti özlemcisi olarak niteledi.
Demokrat Parti birinci iktidar döneminde (1950-54) liberalleşmede önemli adımlar attı. Yabancı yatırımlar desteklendi. Ezanın Arapça okunması ve radyoda dini program yapılması yasağı kaldırıldı ve okullara din dersi kondu. 1950 yılında Kore’ye asker gönderilmesinden sonra 1952’de NATO’ya girildi.
DP’nin üçüncü ve son iktidar dönemi (1957-60), iktidar ile muhalefetin yer yer sokağa taşan sert çatışmaları ile sürdü. 23. Hükûmet döneminde Adnan Menderes Kıbrıs konusunda imzaladıkları ortaklık anlaşmasına garantörlük maddesini yerleştirerek uluslararası bir başarıya imza atdı.
Muhalefetin etkinliklerinin soruşturulması için DP tarafından TBMM içinde Tahkikat Komisyonu kuruldu. Komisyon, CHP lideri İsmet İnönü’nün TBMM’deki konuşmasını yasakladı.
27 Mayıs Darbes
27 Mayıs Darbesi, 27 Mayıs 1960’ta Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılan ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşmiş ilk askerî darbedir.
Darbeden sonra darbeyi planlayan ve icra eden 37 düşük rütbeli subay ve Emekli Orgeneral Cemal Gürsel in oluşturduğu Millî Birlik Komitesi ülke yönetimini üstlendi.
1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti’nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçelerini sürerek Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bir grup subay, 27 Mayıs 1960 sabahı ülke yönetimine bütünüyle el koydu. 37 subaydan oluşan Millî Birlik Komitesi bu harekat ile anayasa ve TBMM’yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere birçok Demokrat Partiliyi tutuklattı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun, İstiklal Savaşı kahramanlarından Ali Fuat Paşa, Kore gazisi Tahsin Yazıcı ve emekli olduktan sonra DP’den milletvekili seçilen eski Genelkurmay başkanı Mehmet Nuri Yamut da tutuklananlar arasındaydı.
Bu darbenin daha sonraki yıllarda meydana gelen askeri darbelerden farkı, Türk Silahlı Kuvvetleri emir komuta zinciri içinde yapılmamış olmasıydı; nitekim dönemin Genelkurmay başkanı da yönetime el koyan askeri güçler tarafından tutuklanmıştı.
Askeri en fazla rahatsız eden gelişmelerden biri DP’nin, 1932’de Atatürk tarafından çıkartılan ezanın Türkçe okunması kanunu değiştirmesiyle ilintiliydi. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında bile tartışmalara neden olan bu konu, Menderes’in istifaya yanaşma resti ile sona ermiş ve ezan uzun bir aradan sonra yeniden Arapça okutulmaya başlanmıştı.
Yüksek Adalet Divanı’nca yargılanlardan 15 kişi idama, 31 kişi ömür boyu hapse, 418 kişi değişik hapis cezalarına çarptırılırken 123 kişi de aklandı. Millî Birlik Komitesi’nin onayıyla Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961, Adnan Menderes ise 17 Eylül 1961’de Yassıada’da idam
edildi.Celal Bayar ve Refik Koraltan ile 11 kişinin idam cezası ömür boyu hapse çevrildi. DP , 29 Eylül 1960’ta kapatıldı.
Türkiye İşçi Partisi
Türkiye İşçi Partisi’nin kurucuları arasında yer alan Kemal Sülker
1961 Anayasasının getirdiği demokratik ortamda, 12 sendikacı’nın İstanbul Valiliğine verdikleri bildirimle kurulan Türkiye İşçi Partisi, kısaca TİP, 1961-1980 yılları arasında Türkiye’de faaliyet gösteren bir siyasi partidir. 13 Şubat 1961’de, Şaban Yıldız, Kemal Sülker, Kemal Türkler, İbrahim Güzelce, Rıza Kuas, İbrahim Denizcier, Adnan Ardan, Avni Erakalın, Kemal Nebioğlu, Hüseyin Uslubaş, Ahmet Muslu ve Salih Özkarabay tarafından kurulmuştur. Parti 1961 seçimlerine katılamadı.
TİP , 1965 seçimlerinde, 54 ilde, %3 oy alarak TBMM’ye 15 milletvekili göndermiştir. Çetin Altan’ın da aralarında olduğu bu milletvekilleri muhalefet görevini üstlenmişlerdir.
1968’de Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya’yı işgali partiyi ikiye bölmüştür.12 Mart 1971 muhtırası sonrasında 21 Temmuz TİP kapatıldı. Liderleri tutuklandı
11 Şubat 1961’de Demokrat Parti’nin devamı olarak kurulan Adalet Partisi 15 Ekim 1961 seçimlerine girerek %34,8 oy topladı. 450 kişilik mecliste 158 milletvekilini, Senatoda ise 150 senatörün 70’ini aldı. Cumhuriyet Halk Partisi-Adalet Partisi koalisyonu kuruldu.
Demokrat Partinin devamı olduğunu söyleyen Adalet Partisinin 27 Mayıs’tan hemen sonra yapılan bu seçimde aldığı %34.82lik oy oranı Türk halkının ihtilalle ilgili düşünceleri açısından önemlidir.Tıpkı 1980 sonrasında Kenan Evren tarafından kurdurulan ve açıktan oy istenen MDP ye oy vermemekle gösterdiği tutum gibi.
1961-1965 arası kurulan üç İnönü Hükûmeti’nin de Çalışma Bakanı olan Bülent Ecevit Ortanın Solu politikasını benimsemişti özellilikle Çalışma Bakanlığı döneminde işçilerle çok iyi ilişkiler kurmuştu. Bakanlığı döneminde 1963’te Grev, Lokavt ve Toplu Sözleşme Yasası’nın çıkarılmasını sağladı.
12 Mart Muhtırası
Amacı, Ecevit’e göre, CHP içinde egemen olan “ortanın solu” politikasına son vermek ve partinin iktidar olmasını önlemek olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 12 Mart 1971’deki müdahalesi İnönü’nün parti genel sekreteri Bülent Ecevit’le anlaşmazlığa düşmesine ve Ecevit’e genel başkanlığa giden yolun açılmasına olanak vermiştir. Ecevit’le yoğun bir mücadeleye giren İnönü, Mayıs 1972’de toplanan V. Olağanüstü Kurultay’da, politikasının partisince onaylanmaması durumunda istifa edeceğini açıkladı. Kurultayda parti meclisi Ecevit’in yanında yer alınca da 8 Mayıs 1972’de CHP genel başkanlığından ayrıldı. Türk siyasal yaşamında parti içi mücadele sonucunda değişen ilk genel başkan olan İnönü 4 Kasım 1972’de CHP üyeliğinden, 14 Kasım 1972’de de milletvekilliğinden istifa etti. Başvurusu üzerine tabii senatör olarak Cumhuriyet Senatosu’nda görev aldı.
1960’ların ortalarından itibaren Türkiye’de başlayan öğrenci hareketlerinin en önemli önderlerinden ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO)’nun kurucu ve yöneticilerinden Deniz Gezmiş, 6 Mayıs 1972’de idam edilmiştir.
Ecevitli CHP: “Milliyetçi solculuk”
30 Haziran 1972’de toplanan CHP 21.Olağan Kurultayı partideki büyük iktidar değişimine sahne oldu, CHP Tüzüğünün 35 maddesi birden değiştirildi. Kurultay, Genel Başkanlıktan istifa eden İsmet İnönü’nün CHP Kurultayına son katılımına sahne oldu.Bülent Ecevit, 1085 delegeden 1032’sinin oyunu alarak tekrar Genel Başkanlığa seçildi.
14 Ekim 1973 tarihinde yapılan seçimlerde Ecevit’in başkanlığındaki CHP en fazla oyu almasına rağmen çoğunluğu kazanamadı. 26 Ocak 1974 tarihinde Millî Selamet Partisi ile kurduğu koalisyon hükûmetinde ilk defa başbakanlık görevini aldı. Sadece 10 ay süren bu koalisyon hükûmetinin tarihe geçen en önemli olayı Kıbrıs Harekâtı olmuştur. Türk müdâhalesi sonucu Yunanistan’daki cunta idaresi ve Kıbrıs Nikos Sampson Hükûmeti de yıkılmıştır. 26 Ocak 1974-17 Kasım 1974 tarihleri arasında görevde bulunan Bülent Ecevit tarafından kurulan CHP ve MSP koalisyon hükûmeti 37. Cumhuriyet Hükûmeti, I. Ecevit Hükûmeti olarak anılmaktadır.
Milliyetçi Cephe hükûmetleri
I. Ecevit Hükûmeti’nin dağılması üzerine Süleyman Demirel’in başbakan olarak görev yaptığı AP-MSP-MHP-CGP partilerinden oluşan ve daha sonra I. Milliyetçi Cephe Hükûmeti olarak adlandırılacak olan koalisyon hükûmeti kuruldu.
II. Ecevit Hükûmeti
1979 yılında yapılan ara seçimlerde başarısızlığa uğrayan Ecevit görevden çekildi ve Süleyman Demirel 25 Kasım 1979 tarihinde MSP ve MHP’nin desteğiyle bir azınlık hükûmeti kurdu. 12 Eylül 1980 tarihinde Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’in komutasındaki silahlı kuvvetler ülkenin
yönetimine el koydu.
Kıbrıs Harekâtı
1960’ta Kıbrıs’ta yaşayan Rum ve Türk cemaatleri arasında kurulan ortaklık Kıbrıs Cumhuriyeti yaşanan iç çatışmalar sonucu sürdürülemez olmuş ve 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan cuntasının Kıbrıs’ta darbe yaptırması sonucu 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Garanti Anlaşması’nın III. maddesine istinaden Kıbrıs Harekâtı’nı gerçekleştirmiştir.
20 Temmuz 1974 sabahı Türk Ordusunun Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Kıbrıs’a havadan indirme ve denizden çıkarma yapmaya başladı.
Türk kuvvetleri 22 Temmuz’da Girne’yi ele geçirdi. Türk paraşütçüleri Kıbrıs’ın başkenti Lefkoşa’nın Türk kesimine indi. Yunan birliklerinin adada garantör olarak bulunan Türk birliğine saldırması ise, çarpışmaların Ada geneline yayılmasına neden oldu. 22 Temmuz akşamı Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nin ateşkes kararını kabul etti. Türk müdahalesi sonucu Yunanistan’daki cunta idaresi ve Kıbrıs Nikos Sampson Hükûmeti de yıkılmıştır.
8 Ağustos’ta II. Cenevre Konferansı sırasında yapılmakta olduğu sırada Rum Millî Muhufız Alayı ve EOKA-B işgal ettikleri yerleri tahliye etmedikleri gibi ellerindeki esirleri de serbest bırakmamışlardır. Bunun üzerine Türkiye 14 Ağustos’ta başlayıp 16 Ağustos’ta sona eren üç günlük II. harekâtı gerçekleştirdi.
25-26 Ağustos 1974 tarihinde Kıbrıs’a gelen BM Genel Sekreteri toplumlar arasında ikili görüşmelerin başlatılmasını istemiş, mutabakat gereği nüfus mübadelesi yapılmış ve iki bölgeli ve iki toplumlu bir federal yapı için uygun ortam sağlanmış oldu. 13 Şubat 1975 günü Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilanı Doktor Fazıl Küçük tarafından açıklanarak gerçekleşti. Ancak hedeflenen federal yapı gerçekleşmediğinden 15 Kasım 1983 tarihinde KKTC’nin ilanı gerçekleşti.
Yıllarca süren toplumlararası görüşmelerden bugune değin herhangi bir sonuç çıkmamıştır. En son BM Kıbrıs Çözüm Planı ile iki toplum arasında yeniden birleşme imkânı da referandum’da Türklerin “evet”ine karşı Rumların “hayır” demesi sonucu gerçekleşmemiştir.
24 Ocak Kararları
Süleyman Demirel, 1979 yılında Başbakanlık Müsteşarlığı’na getirdiği Turgut Özal’a, yeni bir ekonomik istikrar programı hazırlama görevi vermiş ve program kısa sürede hazırlanmıştır; bir başka deyişle IMF tarafından hazırlanmış olan program, 24 Ocak 1980’de kamuoyuna açıklanmıştır.
IMF’nin daha önce yaptıramadığı isteklerini içeren program; Türkiye’yi tek taraflı olarak yabancı sermayeye açmıştır.
Kararlar uygulanmaya başlanmasından dört yıl sonra, bu politikaların burjuvazinin küçük bir kesimi dışında tüm toplum kesimlerinin çok önemli kayıplarına neden olduğu görülmüştür. Bu politikaların ortaya atıldığı dönemde destekçisi olan büyük holdinglerin önemli bir kesimi desteklerini geri çekmiştir.
12 Eylül Darbesi
27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi 12 Eylül 1980 darbesidir.
Bu müdahale ile Süleyman Demirel’in Başbakan’ı olduğu hükûmet görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970 sonrasında değiştirilen 1960 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir baskı dönemi başladı.
12 Eylül 1980 askerî darbesinin gerekçeleri arasında ülkede yaygınlaşan siyasi cinayetler, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin birçok tur ardından Cumhurbaşkanı’nı seçememesi ve 6 Eylül günü Konya’da Necmettin Erbakan önderliğinde yapılan ve darbe liderlerinin şeriat amaçlı bir kalkışma girişimi olarak nitelediği yürüyüş gösterildi.
Darbe ardından, siyasi cinayetlerin çok kısa sürede sona ermesi, güvenlik güçlerinin şiddet eylemlerini darbe öncesinde neden önlemediği veya önleyemediği sorularını da beraberinde getirdi. Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin darbeden haberdar olduğu ve darbe gecesi Başkan Jimmy Carter’a, “Bizim çocuklar işi bitirdi,” anlamında bir mesajın, bir toplantının ortasında iletildiğinin anlaşılması, 12 Eylül’de ABD’nin rolü konusunu da tartışmalara açtı.
Siyasi yasaklar ve Özallı yıllar
7 Kasım 1982’de anayasa halkoyuna sunuldu ve %91.3 oyla anayasa kabul edildi. Aynı oylamayla MGK ve Devlet Başkanı Kenan Evren de 7. Cumhurbaşkanlığına seçildi. Seçimlerin 6 Kasım 1983’te yapılacağı açıklandı ve 1983 ortalarında siyasi faaliyetler serbest bırakıldı ancak MGK işleri sıkı tutuyordu. Parti kurulurken MGK’ya kurucuları veto etme yetkisi verildi.
6 Kasım 1983 seçimleri sonucunda ANAP tek başına iktidara geldi ve 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, IMF politikalarını uygulamak amacıyla Bülend Ulusu Hükûmeti’nde ekonomiden sorumlu Başbakan yardımcılığı görevine getirilen, göreve getirildikten 22 ay sonra, 14 Temmuz 1982 yılında istifa eden ve 20 Mayıs 1983’te Anavatan Partisi’ni kuran Turgut Özal yeni hükûmeti kurdu.
Demokrat Parti (DP) ve Adalet Partisi(AP)’nin devamı olarak kabul edilen Doğru Yol Partisi 1983 yılında kurulduğunda Genel Başkanlığında Ahmet Nusret Tuna vardı ve ancak 1 ay kadar partiye başkanlık etti. Ardından Yıldırım Avcı başkanlığa geldi. 1985’teki olağan kurultayda Hüsamettin Cindoruk’a yenilerek başkanlık görevini bıraktı.
13 Nisan 1984’te toplanan SODEP 1. Küçük Kurultayı’nda Genel Başkan Erdal İnönü solda tek çatının şart olduğunu söyledi ve 26 Eylül 1985’te Gürkan ve İnönü SODEP-HP birleşme protokolünü imzaladılar. Yeni partinin adını Sosyaldemokrat Halkçı Parti olarak açıkladılar.HP kurultay toplanarak partinin adı SHP olarak değiştirildi. Ardından toplanan SODEP kurultayında parti feshedildi ve SHP’ye katıldı. 30 Mayıs 1986’da SHP 1.Kurultay toplandı ve Erdal İnönü genel başkan seçildi.
14 Kasım 1985’te Rahşan Ecevit tarafından kurulan DSP , eski Halkçı Parti’den ayrılıp bağımsız kalmış ya da SHP’den görüş ayrılıkları nedeniyle ayrılmış kimi milletvekillerinin katılmasıyla TBMM’de grup oluşturdu.
Published: Nov 1, 2020
Latest Revision: Nov 1, 2020
Ourboox Unique Identifier: OB-927022
Copyright © 2020