by şükran çelebi
Artwork: ŞÜKRAN ÇELEBİ
Copyright © 2020
Mezopotamya ile Anadolu medeniyetlerinin geçiş bölgesinde olan Diyarbakır’ ın tarihi çok eski devirlere dayanmaktadır. Yontma Taş ve Mezolitik devirlerde Diyarbakır ve çevresinde var olan mağaralardan burada yerleşim olduğu yapılan arkeolojik araştırmalar ile anlaşılmıştır. Eğil – Silvan yakınlarındaki Hassuni, Dicle Nehri ve kolları üzerinde Ergani yakınlarında Hilar mağaralarında bu çağdan kalma kalıntılar tespit edilmiştir. Şehrin 65 kilometre kuzeybatısında Ergani ilçesi yakınlarında yer alan Çayönü Tepesi kazılarında, dünyanın en eski köyü bulunmuştur. Çayönü’ndeki insanlar zamanla göçebelikten yerleşik köy yaşama, avcılık ve toplayıcılıktan besin üretimine geçmiştir. Şehrin kent merkezinde, MÖ 3000 Hitit ve Hurri – Mittani egemenliği yaşanmıştır. MÖ 1260 yılına kadar egemenliklerini sürdüren Hurri-Mitaniler’ den sonra sırasıyla Asurlular, Aramiler, Urartular, İstikler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selevkoslar, Partlar, Ermeniler, Romalılar, Sasaniler, Emeviler, Abbasiler, Hmadaniler, Mervaniler, Selçuklular, İnanoğulları, Artuklular, Eyyübiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar Diyarbakır’a egemen olmuşlardır.
Hasuni Mağaraları, Anadolu’nun en eski mağara yerleşim yerlerinden biri olarak biliniyor.
Hasuni Mağaraları, Albat Dağı’nın güney eteklerindeki Hasuni Vadisi’nde kurulmuş olan antik şehir, Silvan Ovası’na hâkim bir noktada bulunuyor.
Hasuni Mağaraları, arkeolojik değere sahiptir ve tarihi, mezolitik döneme kadar gidiyor. Yontma taş devri olarak bilinen bu dönemde insanlar, yerleşik hayata geçmiş, kendilerini korumak ve avlanmak için taşları yontmaya başlamışlardır. Hasuni de bu dönemde kurulmuştur.
Yekpare kaya parçaları üzerine oyularak yapılmış irili ufaklı 300 odadan oluşan ve bir kaleyi andıran Hasuni Mağaraları, kapladığı alan ve mağara sayısı itibariyle Anadolu’da emsal teşkil etmektedir. Bir kaya kilisesi olmak üzere iki kiliseye sahip olan Hasuni Mağaraları, koridorlarla birbirine bağlıdır. Mağaralarda sarnıçlar, taştan oyma su depoları ve su kanalları yer almaktadır. Kaya şehrinin en zirve noktasında ise uzun bir taş merdivenle çıkılan ve adak yeri olarak kullanıldığı tahmin edilen küçük bir alan bulunuyor.Kayalara oyularak yapılan ve birkaç bölümden oluşan Hasuni Kaya Kilisesi, Anadolu’daki en eski mabedlerden biridir. Tepesi huni şeklindeki 4 katlı kaya kilisesinin yanında eğitim amaçlı kullanıldığı düşünülen bölümün içinde mini bir amfiye benzeyen 5 basamaklı merdiven vardır. Zamanla tahrip olmuş Hasuni Kaya Kilisesi, Hristiyanlığın yayıldığı ilk dönemlerden 13’üncü yüzyıla kadar kilise olarak kullanılmıştır.
Antik Hasuni Kaya Kilisesi’nin bütün duvarlarında, kayaların kazınmasıyla duvar delikleri ve kulplar yapılmıştır. Ayrıca, kapı üstlerinde ve pencere kenarlarına kazınmış farklı kabartmalar da bulunmaktadır. Kesme taş ve tuğla kullanılarak yapılmış olan kilise, mağara şehrinin eteklerindeki düz alanda bulunmaktadır. Kimler tarafından yapıldığı bilinmeyen kilisenin yapım tarihi kesin olmamakla birlikte 13’üncü yüzyıl olarak kabul edilmektedir. Yapımında Silvan yöresine özgü renkli kesme taşlar kullanılmıştır.Devasa kaya parçaları oyularak apartman şeklinde yapılmış mağaralardan oluşan Hasuni’nin görüntüsü oldukça ilgi çekiyor
Mağaraların aralarında kayalığın düzleştirilmesi ile yollar ve çıkış merdivenleri, sarnıçlar ve su arkları, kaya kiliseleri, dokuma atölyeleri gibi yerleşimin sosyal ve kültürel ihtiyacını karşılayacak yapıların yanı sıra Orta çağda inşa edilmiş bir kilise de bulunmaktadır.
Bırkleyn Mağaraları
Bırkleyn; yükselme, kabarma, kaynama Anlamına geliyor. Mağaralar; Diyarbakır – Bingöl karayolunun Bırkleyn Çayı ile kesiştiği Abalı Köyü yakınındadır. Bırkleyn Mağaraları’nın en uzunu 900 metrelik büyüleyici bir tünel, ikinci mağara Asur kral kabartmaları ve yazıtlarıyla süslenmiştir. Büyük İskender’in doğu seferi sırasında ordularının burada 3 ay konakladığı söylenir .
Antik Çağ’da Dicle’nin doğduğu yer yani Birkleyn mağaraları.
Birkleyin Suyu’nun önce yerin altından aktığı ve doğal bir tünelden sonra yeryüzüne çıktığı yere Birklyen ya da Dicle Tüneli ismi verilmiştir. Antik Çağlarda, bu suyun kaybolduğu yerin altına indiği yer “dünyanın bittiği yer olarak” tanımlanmıştır. Pilinius bu geçidi “ölülerin yer altı dünyasına geçtiği yer” olarak tanımlamıştır.
Birbirine paralel olarak uzanan bu kayalığın içerisinde üç mağara bulunmaktadır. Bunlardan güneydeki kayalığın altında ve içerisinden akan Birkleyn Suyu’nun bulunduğu mağaraya Asur Kralı I.Tiglatpileser (M.Ö. 1114-1076) ve III.Salmanassar (M.Ö. 859-828)’a ait 3 kabartma ve 5 çivi yazıtlı kitabe vardır.
Yazıtların birinde Asur Kralı III.Salmanassar şöyle demektedir;
“Benim krallığımı seven, benim adımı yücelten büyük tanrılar
Assur, Bêl, Sîn, Samas, Adad, Istar.
Salmãnu-asarêd (III. Salmanassar), dört cihanın kralı, Asur`un
Kralı, Assur-nãsir-apli`nin (II. Asurasirpal) oğlu, Asur`un Kralı,
Tukultî-Ninurta`nın (II.) o¤lu, Asur´un Kralı Nairi Ülkesi (= Van Gölü)
denizinden güneşin battığı büyük (denize) (=Akdeniz) hâkim fatihi.
Hatti Ülkesi`ni tümüyle fethettim. Enzu geçidine girdim. Suhmu,
Daiãnu (ve) Urartu Ülkeleri`ni tümüyle fethettim. Gilzanu Ülkesi`ne
geçtim. Gilzanulular’›n vergilerini kabul ettim. Üç kez Nairi Ülkesi`ne
gittim. Adımı Dicle´nin kaynağına yazdım.”
Asur Kalesi
Asurlular tarafından yapıldığı tahmin edilen kale, Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde bulunmaktadır.
Şehrin önemli tarihi kalıntıları arasında olan Asur Kalesi’ni stratejik bir önem kazanılması amacıyla çevresi derin vadilerle çevrilmiştir. Kalenin üzerinde yağmur suyu kuyuları ve tüneller açılmıştır. Tüneller savaş zamanlarında yeraltından güvenli bir kaçış yolu olarak kullanılmıştır.
Diyarbakır’ın tarihi değerleri arasındaki Asur Kalesi, ziyaretlerinize dahil olabilecek en güzel noktalardan biridir. Şehrin mistik atmosferinde yapacağınız yolculuğunuza Asur Kalesi’ni dahil edebilirsiniz.
Tüm baraj ayaklarınızın altında ayrıca tekne turları da yapılabilir.
UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri dünyanın çeşitli yerlerinden ziyaretçileri ağırlıyor.
Yaklaşık 6 kilometre uzunluğundaki Diyarbakır Surları , bölge tarihinin üzerindeki kitabelerden okunması özelliğiyle dünyada tek örnek teşkil ediyor.
Üzerindeki kabartma ve yazıtlarıyla döneminin sanatsal özelliklerini yansıtan, ziyaretçilerini adeta geçmişe yolculuğa çıkaran surlar tüm ihtişamıyla göz kamaştırıyor.
Üstten görünümüyle kalkan balığını andıran surların yapım tarihi kesin olarak bilinmese de milattan sonra 349’da Roma imparatorlarından 2. Constantinus zamanında kentin etrafının çevrilerek kalenin güçlendirildiği biliniyor. Surlar uzunluğu, yüksekliği ve mimari tekniğiyle benzersiz olan Surların içerisinde kentin yönetildiği İçkale de bulunuyor.
Diyarbakır’ın Sur ilçesi sınırları içinde yer alan UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Hevsel Bahçeleri’nde 8 bin yıldır kesintisiz tarım yapılıyor.
Kentin kurulduğu günden bu yana insanların gıda ambarı konumunda bulunan Hevsel Bahçeleri, yüklenmiş olduğu görevi geçmişte olduğu gibi bugün de yerine getiriyor. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınmasıyla koruma altında tutulan Hevsel Bahçeleri, asırlardır yüklenmiş olduğu misyonunu geleceğe de taşıyacak.
Hevsel Bahçelerinin 2 bin 800 dekarlık kısmında yapılan tarımsal faaliyetle yetiştirilen marul, maydanoz, ıspanak, tere, patlıcan, biber, pırasa, domates, elma, kayısı, kiraz, vişne gibi sebze ve meyveler kentin ihtiyacının bir kısmını karşılamaya devam ediyor.
Bahçelerde tarımla uğraşan yaklaşık 200 aile, buradan elde ettikleri gelirle geçimlerini sağlıyor.
Sokollu Mehmet Paşa’nın oğlu Vezirzade Hasan Paşa tarafından yaptırılan ünlü Hasan Paşa Hanı, uzun bir dönem tüccar hanı olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise çeşitli restore çalışmalarından geçirilerek Diyarbakır’ın en önemli tarihi turistik noktalarından biri haline getirilmiştir. Pek çok dükkan ve kahvenin yer aldığı Hasan Paşa Hanı’nı ziyaret etmenizi tavsiye ederiz. 1612 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden Leh Simeon, şehre geldiği zaman indiği Hasan Paşa Hanı’nı şu şekilde tasvir etmiştir:
“ | …Muazzam kârgir bir bina olan bu hanın 500 beygiri barındırabilecek yer altında iki ahırı, rengarenk demir parmaklıklarla çevrilmiş çok güzel havuzu, üç kat üzerine birçok kârgir odaları vardı… |
Handa günümüzde süs eşyalarından antikaya kadar çeşitli eşya satan dükkanlar, kitabevleri ve kafeler bulunmaktadır. Üst kata çıkıp, hanın tamamını iyi şekilde gören bir köşe de kahve içebilir ya daDiyarbakır a özgü yöresel kahvaltılıkların da içinde bulunduğu nefis bir kahvaltı yapabilirsiniz.
Kentin sivil mimarisinin en dikkat çeken örneklerinden biri olan görkemli Cemil Paşa Konağı, 17. yüzyılda husisi konut olarak inşa edilmiştir. Mardin Kapısı yakınlarında Ali Paşa Mahallesinde yer alan yapı 1887-1888 yıllarında 23 yıl Yemende valilik yapmış olan Cemil Paşa tarafından yaptırılmıştır. Oldukça geniş bir alanı kaplayan konak, haremlik ve selamlık bölümlerinden oluşmaktadır. Selamlık bölümünün tamamı; haremlik bölümünün ise doğu bölümü iki katlı olarak düzenlenmiştir. Cemil Paşa Konağı, restorasyon sonrasında kent müzesi haline dönüştürülmüştür.
Ahmet Arif Edebiyat Müzesi, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yer alan bir müzedir. Müze, Diyarbakır doğumlu şair Ahmed Arif’e ithaf edilmiştir ve 2011 yılında faaliyete girmiştir. Müzenin bulunduğu 120 yıllık konak, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kamulaştırılıp restore edilerek Ahmed Arif adına tahsis edilmiştir.
İlçedeki daracık sokakta Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi’ne komşu olan müze kütüphanenin girişindeki geniş avluda Arif’in büyük portresinin yanındaki panoda ”Beşikler Vermişim Nuh’a salıncaklar, hamaklar, Hava anan dünkü çocuk sayılır, Anadoluyum ben” dizelerinin yer aldığı ‘Anadolu” şiiri edebiyat meraklılarını karşılıyor. Avlunun duvarlarında Arif’in diğer eserleri, eyvan olarak adlandırılan bölümün duvarlarını ise Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden yetişmiş edebiyatçıların fotoğrafları süslüyor.
Türk edebiyat dünyasının ve Diyarbakır’ın ünlü şairlerinden biri olan Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğduğu ev, Diyarbakır evlerinin özelliklerini en özgün biçimde muhafaza eden güzel örneklerden birisidir.Üzerindeki kitabeye göre yapı 1733 yılında inşa edilmiştir.
Cahit Sıtkı Tarancı, 1910 yılında Cami-i Kebir Mahallesinde yer alan evinde dünyaya gelmiş ve edebiyat tarihimizde “35 Yaş” şiiri gibi unutulmayacak bir çok esere bu evde imzasını atmıştır.
1973 yılında Kültür Bakanlığı tarafından satın alınarak müze olarak düzenlenmiştir.Müze de şaire ait özel eşyalar, mektupları, şiirleri ve kitapları ile etnografik eserler de sergilenmektedir
Deliler Hanı, günümüzde otel olarak hizmet veren , Diyarbakır’ın tarihi yerleri arasında dikkat çeken yapılardan biridir. İki katlı ve 120 yataklı turistik bir otel olarak hizmet eden yapı Hüsrev Paşa’nın talimatıyla yaptırılmıştır.
Hüsrev Paşa Hanı adıyla da anılan yapı 1527 yılında aynı şahıs tarafından yapılmıştır. Halk arasında Deliller Hanı denilmesinin nedeni, Her yıl İslam Ülkelerinden Hicaza gitmek üzere bu handa toplanan Hacı adaylarını götürecek Dellerin bu Handa kalmalarındandır.
Sur içinde yer alan Dört Ayaklı Minare, Diyarbakır’ın dikkat çeken gezi noktalarından biri. Şeyh Matar Cami’ne ait 4 ayaklı minare, Akkoyunlu hükümdarı Kasım Han tarafından yaptırılmış. Dört ayak, dört İslam mezhebini simgeler. Bir inanışa göre yedi defa sütunların altından geçenin dileği kabul edilir. Büyük olasılıkla camiye sonradan eklenen minare üzerinde bir balkon ve petek bulunmaktadır.
Günümüzde çarşı orasında kalmış 4 ayaklı minare şehri ziyaret edenleri hayrete düşürüyor. 500 yıllık tarihiyle işlek bir caddede yer alan minare ziyaretçilerin fotoğraf çekim noktası olmuş durumda.
ULU CAMİİ
Anadolu’nun en eski camisidir.639 yılında Diyarbakır’a egemen olan Müslüman Araplar tarafından şehrin merkezindeki en büyük mabedin (Martoma Kilisesi) camiye çevrilmesiyle oluşturulmuştur. Daha sonra 1091 yılında Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah’ın buyruğu ile büyük bir onarım gördüğünü, değişik dönemlerde birçok kez onarım ve eklentilerle bugünkü şeklini aldığını kitabelerinden öğrenmekteyiz. Erken İslam döneminin ünlü Şam Emeviye Cami’nin (benzerliklerden dolayı) Anadolu’ya yansıması olarak yorumlanan Diyarbakır Ulu Cami, İslam aleminin 5. Harem-i Şerif olarak kabul edilmektedir. Ayrıca Camide sibernetiğin babası olarak kabul edilen ünlü bilgin El-Cezerinin yaptığı güneş saati bulunmaktadır
Meryem Ana Kilisesi,
3. yüzyıla ait bir eser. Zamanın yıpratıcı etkisine dayanamayan kilise restore edilmiştir. Avlu, divanhane ve din adamlarının odaları olmak üzere üç bölümden oluşuyor. Kilise, 3. Yüzyıldan kalmadır. Kilisede bazı Azizlerin türbesi bulunmaktadır. Diyarbakır’ın en güzel Süryani Kadim Yakubi Mezhebi Kilisesidir. Milattan önce güneş tapınağı olarak kullanıldığı bilinen mabedin üzerine inşa edilmiştir. , güneş tapınağından kalma bazı parçalar kilisede bulunmaktadır.
Ana kiliseyle birlikte kütüphane, patriklik konutu, misafirhane ve lojmanlardan oluşan yapılar topluluğu ve üç avlusu vardır.
Pek çok tarihi eseri bünyesinde barındıran kilisede, ceviz ağacından yapılmış kapılar, azizlere ait tablolar, el işi gümüş kandiller oldukça dikkat çekicidir.
Süryani kilise kültürünün bir parçası olan patrik mezarlarının kilise içine yerleştirilmesi geleneği, bu kilise için de geçerlidir. Çeşitli zamanlarda kilisede görev yapmış ve görevi başındayken ölen pek çok patriğin ve rahibin mezarları halen kilise içinde korunmaktadır.
Sülükü Han ya da Kazancılar Hanı , Diyarbakır’ın merkez ilçelerinden olan Sur’da yer alan tarihî bir handır. 1683’te Hanilioğlu Mahmut Çelebi ve onun kız kardeşi Atike Hatun tarafından inşa edilen han, siyah bazalt taştan yapılmıştır.Sülüklü Han, adını avludaki kuyunun içinden tedavi amaçlı çıkarılan sülüklerden almıştır. Zamanında üç katlı ve her katında on sekiz odanın olduğu bir yapı olan hanın zemin katı ahır olarak kullanılmıştır fakat han, günümüzde tek katlıdır. Üst katların dinlenme oddası, alt katların ise ahır olarak kullanıldığı Sülüklü Han, Kurtuluş Savaşı sırasında süvari birliklerin karargâhı olarak kullanılmıştır. Günümüzde kafeterya olarak işletilmektedir
MALABADİ KÖPRÜSÜ
Türünün tek örneği olan bu şaheserin mimarı Abdurrahman oğlu Pir Hasan adında bir kişidir. Köprü kim tarafından yapıldığına dair bir kaç bilgi ayrı bilgi mevcuttur.
Bir bilgiye göre Malabadi köprüsü Artuk oğulları tarafından 1147 senesinde yaptırılmıştır. Bu görüşe göre 1147 yılında Artuk’un torunlarından olan İlgazi oğlu Timurtaş tarafından yaptırıldığı da söylenmektedir.Diğer bir bilgiye göre ise Malabadi Köprüsü ayrıca Evliya Çelebi’nin Seyahatname isimli gezi kitabında da yer almıştır. Seyahatname’de Evliya Çelebiye göre köprü, Abbasiler döneminde yapılmış bir mimari şaheserdir. Yine aynı şekilde seyahatnamede köprünün Abbasi hanedanına mensup zengin bir tüccar tarafından hayrat için yaptırıldığı belirtilmektedir.
İlginç olan ise köprünün içinde insanların yatması, dinlenmesi ve dıştan gelecek tehlikelerden korunması için odalar bulunmaktadır. Ulaşım için kullanılmakla beraber söylemiş olduğumuz bir çok özelliği olan sanat harikası niteliğinde bir yapıttır.
Dicle Köprüsü- On Gözlü Köprü
Diyarbakır’ın Sur İlçesinde Dicle Nehri üzerinde yer alan tarihî bir köprüdür. On açıklığa sahip olduğu için yerel halkça On Gözlü Köprü olarak bilinirken eski Silvan yolu güzergâhında bulunduğundan bazı kaynaklarda ise Silvan Köprüsü olarak da geçer. Şehir merkezine 3 kilometre uzaklıktadır. Köprünün ilk yapım tarihi ile ilgili farklı türde görüşler vardır. Bu görüşlerden bazıları köprünün şimdiki yerinde, antik dönemde de bir köprü olduğunu öne sürer. Birkaç defa kısmen veya tamamen yıkılıp yeniden inşa edildiği düşünülen köprünün, yapım yılı olarak bilinen en yakın ve doğru tarih, köprü üzerinde yer alan kitabede yazılıdır. Kitabeye göre Mervaniler döneminde 1065 yılında yaptırılmıştır.
Published: Apr 10, 2020
Latest Revision: Apr 11, 2020
Ourboox Unique Identifier: OB-771873
Copyright © 2020