NİSANIN SON AKŞAMI
Kalkıp pencereyi açtım. Kızıl güneş yorgun bir şekilde dağların arkasına doğru eğiliyordu. Son bir gayretle gönderdiği ışıklar bulutları ve denizi kızıla boyuyordu. Kayboldu sonra. Yerini karanlığa bıraktı. Şehrin ışıkları karanlığı boğarken anneannemin sesini duydum. Kızım üşüteceksin, pencereyi kapat artık, dedi. Usulca kapatıp perdeyi çektim.
Anneannem tespih tanelerini parmakları arasında çevirirken mırıldanıyordu. Gözleri kapalıydı. Aradığı huzuru göz kapaklarının arkasında buluyordu sanki. Yaklaştım yanına başörtüsünün üzerinden saçlarını okşadım. Tanıyor musun beni? Hatırlıyor musun? Kimim ben? Dedim. Gözlerini açtı. Dudakları kıpırdadı. Açıldı. Kapandı. Yüzündeki çizgiler arttı. Alnındaki kırışıklıklar ikiye katlandı. Gözlerini yüzümde gezdirdi. Bir boşluğa bakar gibi bakıyordu. Sen, dedi. Sesi titriyordu. Sen, dedi. Durdu. Acı bir gölge geçti yüzünden. Tespihini bıraktı kucağına. Ellerini kavuşturdu. Yüzlerce kez dinlediğim hikâyeyi ilk kez anlatıyormuş gibi anlattı. İlk kez dinliyormuş gibi dinledim.
Rüzgârla yarışıyordum. Nisan ayıydı. Yağmurların ardı arkası kesilmiyordu. Köyümüzün sırtındaki tepeden aşağı doğru koşuyordum. Rüzgârla yarışıyordum. Havadaki toz kokusu, ağırlık yağmurun habercileriydi. Rüzgâr da başlayınca yağmurun yağması yakındır dedim. Koşmaya başladım. Birden bire oldu her şey. Yerde küçük bir ağaç dalı gördüm. Ayağım dala takıldı. Uçtum. Rüzgârla uçtum. Konamadım ama.
Sonrası karanlık geçen günler… Kendime geldiğimde sol ayağım dizkapağıma kadar sargıdaydı. Doktor, bacağında küçük bir sıyrık var, enfeksiyon kapmasın diye sardık, korkacak bir şey yok dedi. İnandım. Yanıldım. O küçük sıyrık büyüdü ur oldu. İlaçlar, antibiyotikler, serumlar, hastane odaları, dezenfektan kokusu… Bir yılım böyle geçti. Hastanede çare bulamayınca şifacıların kapılarını aşındırdı babam.
Her şeyden vazgeçip ümidini kestiği anda karşısına çıkmış o kadın. Kırk nisan yağmurunda kırk tas su topla. Kırk tası da içir kızına iyi olacak, demiş. Babam da kızım iyi olursa bundan sonra senin adınla çağıracağım onu, demiş.
Son nisan akşamında kırkıncı yağmur yağdı. Kırkıncı tası doldurdu babam. Kendi elleriyle içirdi bana. Sonraki günün sabahına hiçbir şey yaşanmamış gibi uyandım. Ne bacağımdaki urdan ne küük sıyrıktan bir iz vardı.
Sen o kadınsın kızım. Müzeyyensin sen.
Annem girdi salona. Yine aynı hikâye mi? dedi. Yine aynı hikâye dedim.
Pencereyi açtım. İstanbul’un iki yakasında ezan sesleri yankılanıyordu.
ŞEHİT MEHMET ALİ KÖRÜKÇÜ MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ
FADİMANA YETİŞ MEŞE
Published: Jun 26, 2019
Latest Revision: Jun 26, 2019
Ourboox Unique Identifier: OB-659634
Copyright © 2019