1993 Yılında 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesinden mezun oldum.Öğrencilik benim için bitmişti.Hayatımda yeni bir dönem açılacaktı çünkü artık öğretmendim. Ancak mezun olduğum 1993 yılının Eylül ayında atama yapılmadı.Umutları yitirmenin anlamı yoktu.Yeni başlangıçlar için biraz sabırlı olmak gerekiyordu.Nitekim çok geçmeden atamalar yapıldı. 1994 yılında, Şubat ayının 9’unda Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde çiçeği burnunda bir İngilizce öğretmeni olarak göreve başladım. Taktir edersiniz ki İstanbul’da büyümüş birinin o yıllarda söz konusu bölgede tek başına yaşaması ve çalışması ailesi açısından endişe vericiydi. Tabi ki benim ailem de olaya şüpheci yaklaştı.Bu yüzden Elbistan’a hep birlikte gidecektik ama bensiz geri döneceklerdi. Unutamadığım anlardan birisi Kara Elbistan’ı ilk gördüğümüz andır. Elbistan ilçesine varmadan önceki bu köyü gören ailem bavulları hiç açmadan İstanbul’a geri dönelim diye tutturdu.
Ancak kararım kesindi.Ben burada kalacak ve işimi yapacaktım. Çünkü dört yıl bunun için okumuştum.Böylece görev başladım.Kolay olduğunu söylemek oldukça zor.Ancak işimi ve okulumu çok seviyordum. Çok anılar ve dostlar biriktirme şansım oldu. Tabi ki acı ve tatlı anılar… Mekanları sevme sebebimiz dostlarımızdır demişti bir büyüyüm Elbistan’da. Ne kadar doğruymuş. İnsan yaşadıkça yaş aldıkça daha çok farkına varıyor bir çok şeyin.Sizinde anladığınız gibi çok dost edindim ve çevreye uyum sağlamam uzun zamanımı almadı.İşte hikayede böyle bir dostumun ricası üzerine başladı.Tülin canım arkadaşım başka bir okulda Fizik öğretmeniydi. Hazırlık sınıfına giden Mehmet isminde çok sevimli bir yeğeni vardı. Mehmet sarı saçlı, kocaman kahverengi gözlü, kısa boylu , muzip bir gülümsemesi olan çok zeki bir öğrenciydi.Elbistan Anadolu lisesi hazırlık sınıfı öğrencisiydi. Hazırlık sınıfında 24 saat İngilizce dersi vardı.
O dönemde Anadolu liselerine giriş sınavı ilkokul 5.sınıftan sonraydı. Yani Mehmet daha 11 yaşındaydı.11 yaşında kıpır kıpır yani yerinde duramayan bir çocuk… Mehmet’i hayal edebildiniz mi? Ben hiç unutmadım ve unutamıyorum. Hep içimde bir yerlerde… Tülin bir gün okula beni ziyarete geldi. ”Sehel, biliyorum ders vermiyorsun ve de özel derse karşısın ama bir dostunun sana ihtiyacı var ve beni kırmayacağını umut ediyorum ” dedi. ” Mehmet İngilizce açığını kapatamıyor ve gün geçtikçe açık büyüyor.Okuldan soğumasından korkuyorum” diye sözlerine devam etti.Evet Mehmet’e ders istiyordu. Tülin’in ricasını geri çevirmek olmazdı çünkü o benim dostum,yakın arkadaşımdı.Böylece adını özel ders koymadan, Mehmet ile İngilizce çalışmaya başladık.Çok geçmeden, Mehmet’in yine derse geldiği bir gün çok öksürdüğünü fark ettim. ”Mehmet annene söyle sana ballı,limonlu ılık su içirsin, öksürüğüne iyi gelir” dedim.
O da bana dönerek öğretmenim yapıyor zaten” dedi.”Daha neler neler yaptı bilseniz” diye ekledi, o muzip gülümsemesiyle. Bende o zaman Mehmet ile ailesine mesaj göndererek kan tahlili yapılmasını rica ettim. Takip eden hafta Mehmet derse gelmedi.Derse saatinden iki ya da üç saat sonra kapı zili çaldı. Kapıyı açtım. Karşımda Mehmet’in babası. Yüzü bembeyaz. Şaşkın ve sanki küçülmüş.Kısık bir ses tonuyla öğretmenim diye söze başladı.Ama devamını getiremedi. Duraksadı. Toparlanabilmesi için içeri davet ettim. Kabul etmedi.Anlayamamıştım. Şaşkındım. Kekeleyerek ”tavsiyenizi tuttuk Mehmet’e kan tahlili yaptırdık ama bazı değerler düşük çıktı” dedi. Yine anlayamamıştım. Bunda ne gibi bir sorun olabilirdi ki! Takip edilerek düzeltebilirlerdi. Biz İstanbul’a gidiyoruz daha detaylı bir tetkik için dedi. O cümleyi kurduğu an kafam alak bulak oldu. Evet lösemiden şüpheleniyorlardı.
Elimden geldiğince bir kaç cümleyle babayı teskin ve telkin etmeye çalıştım ama…İstanbul’a gittiler ve Mehmet’in lösemi olduğu kesinleşti.Aile tedavi için İstanbul’a yerleşti.Tedavi süresince Mehmet ile iletişimi arkadaşları,öğretmenleri,okulu ve ben koparmadık.Mehmet’in tedavisinde ilk beş yıl çok önemliydi. Ve bu hastalıkla Mehmet’in mücadelesi başladı.Eğer tedavisi beşinci yılın sonunda başarıya ulaşırsa, lösemiyi yenmiş olacaktı. Mücadele süresince ona mektuplar,resimler, hediyeler gönderdik. Sürekli aradık.Elimizden gelen buydu.İnsanın aciz kalışını en iyi bilenlerden biriydim, artık.Mehmet ile düzenli bir telefon trafiğimiz vardı. Her hafta cumartesi. Ben her hafta cumartesi onu arardım. Uzun uzun konuşurduk. Öyle ki hastalığının dördüncü yılında Elbistan’a bile gelmişti.Hatta beni ziyarete evime kadar.Annesi evden çıkmaması gerek ama ikna edemedik, sizi çok görmek istedi dedi.
Eve onu gördüm ama sarılamadım,elini tutamadım… Sadece görebildim. Küçücük yüreğinde nelerle mücadele etti.Ne fırtınalara kapıldı, hiç bilemedim.Herkesin duaları onunlaydı.Bir an bile umudumuzu yitirmedik.O ziyaretten kısa süre sonra İstanbul’a döndüler.O kara cumartesi günü eşim bana bugün Mehmet’i aramadın dedi.Aramayacak mısın? diye sordu. Cevap vermedim çünkü elim telefona gitmiyordu.Bir süre sonra telefon çaldı.Telefonu açmadan eşime döndüm ve Mehmet öldü dedim.Bu cümleyi kurduktan sonra ahizeyi elime aldım.Telefonda konuşan Mehmet’in babasıydı.Mehmet’in öldüğünü söyledi. Bana teşekkür ediyordu.Ben desteğimi onlardan hiç esirgememişim. Her anında Mehmet’in yanındaymışım.Beni çok seviyormuş. Ve buna benzer şeyler…
Elimden, elimizden hiç bir şey gelmemişti.Kelimelerin yetersiz kaldığı an işte buydu.Mehmet gitmişti. Rabbim’in taktiri böyleydi.O günden sonra Mehmet benim hep yüreğimde oldu. Her
Mehmet ismini duyduğumda kulağımda oldu.Lösemi ile hep gözümün önünde bir yerde, kafamın bir köşesinde durdu.
Published: Jan 24, 2018
Latest Revision: Nov 19, 2020
Ourboox Unique Identifier: OB-416420
Copyright © 2018