Abdal, Türk tasavvufunun daha radikal formlarında karşılaşılan üst manevi mertebenin bir adıdır. Birçok Türkmen dinsel topluluğunda rastlanmakta, Derviş veya Baba da denmekteydi. Abdal (Abıdal) genel olarak Anadolu’da ermişlik seviyesinde gelmiş halk ozanları için kullanılır ve göçebe tarzı yaşam sürdükleri için dervişlik ile benzerlik gösterir.
Deyişlerinde halktan yana tavır alırlar, evreni ve insanı anlatırlar, yönetenlere söyleyeceklerini esirgememeleri ile bilinirler. Bu yanlarıyla halk tarafından çok sevilirler. Hiç kimseden, hiçbir şeyden medet ummaz, minnet eylemezler.
Düşkün görüntüleri kimi zaman aşağılanmalarına, hor görülmelerine de sebep olmuştur. Abdallık geleneğinin en önemli temsilcileri arasında Pir Sultan Abdal, Muharrem Ertaş, Neşet Ertaş gibi isimler yer almaktadır.
Bu geleneğin içindeki unsurlar daha çok şaman kültüründen etkiler taşır. Bunun dışındaki kullanımları da vardır. Tasavvuf edebiyatında, maddi dünyayla olan bağlılıklardan kurtulup, kendini maneviyata adayanlara denir. Bazı bölgelerde, abdalların istedikleri zaman istedikleri mekanda olabileceklerine inanılır. Yani zaman ve mekân sınırlarını aşabilme gücüne sahiptirler. Onlar, bazı istisnalar dışında kimseye görünmezler.
Bir abdal Allah’tan başka dünyadaki her şeyden vazgeçmiş kişidir. Abdallık mertebesine ermiş kişi hakikatın mutlak ve doğrudan bilgisine erişebilmektedir. Toplumsal bir şahsiyet olarak abdal zayıf, ezilmiş ve baskı altında olanlara yardım elini uzatan, toplum içinde ahlaksızlıklara karşı mücadele veren bir otoritedir. Daha ziyade göçebe Türkmenler arasında yaygın olan abdallar Selçuklu veya Osmanlı yerleşik devlet otoritesi karşısında çevre halkının hoşnutsuzluklarını dile getirmişler ve çeşitli isyan hareketlerinin başlatıcısı olmuşlardır.
Türkiye’de en çok İç Anadolu bölgesinde bulunurlar. Kırşehir, Keskin, Balâ yörelerinde abdallar hayatlarını müziğe adamış şekilde yaşamaktadırlar. Balâ ve Keskin yöresinin kültürel havzası aynıdır. Balâ ve Keskin’de genelde halaylar çekilir. Kırşehirli abdalların misyonu farklıdır. Kırşehir’in oyun havaları meşhurdur. Balâ ve Keskinli abdallar Hacı Taşan’ı “Toplumun en mümtaz şahsiyeti” olarak kabul ederler.
Kırşehirli abdallar ise Neşet Ertaş’ı “toplumun örnek alınmaya layık en gözde kişisi” olarak kabul ederler. Bu iki yörenin de çalgıları farklılık göstermektedir.
Geçim kaynakları kendilerine özgü enstrümanları çalıp söyleyip para kazanmaktır. Müziğe yetenekleri ile ünlüdürler. Müzik kulakları çok gelişmiştir. Nota bilmezler. Bala ve Keskin’deki abdalların bugün İran topraklarında yer alan Horasan bölgesinden geldikleri söylenmektedir.
Halk sufiliğinde, abdalların istedikleri zaman istedikleri mekânda olabileceklerine inanılır. Yani inanışa göre zaman ve mekân sınırlarını aşabilme gücüne sahip olduklarına inanılır.
“Onlar, bazı müstesna varlıklar dışında kimseye görünmezler.” İnanışa göre gizli güçleri olan ve büyü gücüne sahip olan abdallar, bol yağmur yağması, bereketin artması ve belalardan korunmak için Allah’tan ne dilerse kabul edilir.
Abdal hakkındaki görüşler, Türk halk inanışlarında da kendine yer edinmiştir. Örneğin, Dağıstan’da yaşayan Türk topluluklarından bir kısmında yaygın olan inanışa göre, eğer dokuz aylık bebek, anne rahminde ölmüşse, bunu Abdal götürmüş demektir.
Söylenenlere göre uzun ak sakallı olan Abdal, dağlarda yaşar, dağ keçileri arasında dolaşıp onları korur. Kimselere görünmez. Avcılar onun adına dua edip kurban verirlerse avları uğurlu olur. Eğer bunu yapmazlarsa ne kadar usta avcı olurlarsa olsunlar o avdan eli boş dönecekleri kesindir.
Abdal insanların yalvarışlarını dinler onlara acır, ancak verdiği nasihatlerin de dinlenmesini ister. Bazı mitolojik metinlerde abdalın ölmüş dağ keçisini dirilttiği ve yeniden hayat verdiği bile anlatılmıştır.
Alevilerde abdallık kültürünün izleri vardır. Hazar Denizinin güney kıyısında yaşayan Türkmen boylarında abdal adını taşıyan insanlara rastlanabilmesi, abdalların gizli dillerinin olması, Anadolu’daki abdalların daha çok göçebe hayatı sürerek, çalgıcı, türkücü ve masalcı olmaları, Köroğlu masallarını söyletmekte meşhur olmaları gibi.
Anadolu abdallarına en çok alevlerin sıklıkla yaşadığı yerlerde rastlanır ve bunlar gibi birçok örnek, gerçekten bu sözcüğün çok eski tarihi kökleri olduğunu göstermektedir.
Değişik kaynaklardan edinilen bilgiye göre bu sözcük, İran’da 11. ve 14. yüzyıllarda kaleme alınmış edebi metinlerde “Derviş”, 15. yüzyıla ait metinlerde ise “Divane” anlamında kullanılmıştır. Kimi zaman onlardan bahsedildiğinde de “ışık” sözcüğü kullanılmıştır. Daha sonraları Bektaşiliğin onu içine aldığı, bir kısmını değiştirdiği ve hatta erittiği yönünde görüşler de vardır.
Abdallık geleneğinin ve bu gelenek çerçevesinde aktarımı süren geleneksel Abdal müziğinin son dönemdeki önemli temsilcileri arasında, birçok isimle birlikte Muharrem Ertaş ve Neşet Ertaş yer almaktadır.
Ancak, özellikle bu iki isim, Abdallık geleneğinin ve Abdal müziğinin geni kitlelerce tanınmasında hayati öneme sahip olmaları bakımından, geleneğin tarihi süreçteki tüm temsilcileri içinde ön plana çıkmaktadır.
Neşet Ertaş’ın Abdal kültürünü temsilindeki yeri ve önemi 2010 yılında UNESCO tarafından “Abdallık Geleneği ve Halk Ozanlığı” alanında verilen “Yaşayan İnsan Hazinesi” ve 2011 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı tarafından verilen “Fahri Doktor” unvanlarıyla uluslararası ve bilimsel anlamda da perçinlenmiştir.
Muharrem Ertaş’ın ardından, “Son Abdal” ve “Bozkırın Tezenesi” olarak da anılan Neşet Ertaş’ın da 2012 yılında Hakk’a yürümesiyle “geleneksel Abdal müziğinin temsili” konusu gündeme gelmiştir. Türk müzik kültürü tarihinde edindiği yer bakımından büyük bir değer taşıyan Abdallık geleneği bugün varlığını bir şekilde sürdürmekte ve kuşaklar arasındaki aktarım kısıtlı da olsa devam etmektedir.
Neşet Ertaş ve Abdallık
Published: Apr 14, 2021
Latest Revision: Apr 18, 2021
Ourboox Unique Identifier: OB-1105571
Copyright © 2021